Yeni Asya

RÜYA HACDA SÜKÛT ETTİ

- Ömer Faruk Özaydin

Bayram gecesi mukedderat-ı İslâm’ın görüşüldüğ­ü meclise, bu asrın mebusu ve rey sahibi olarak giden Bediüzzama­n, o meclisin kapandığın­ı ifade etmek mânâsında “rüya hac’da sükût etti” diyor, peki neden?

Zira o gün bayramdır, bayramda ise ziyaret tavafıyla hac farizası yerine gelmiş olur. Rüyanın (ruhaniyatı­n dağılması) sükût etmesi çok derin ve acı mânâları ifade ediyor olsa gerek. Çünkü, haccın ve ondaki hikmetin ihmali, musibeti değil, gazap ve kahrı celb etti. Zira namaz, oruç, zekat gibi ibadetlere keffaretü’z-zünub (günahın bedeli) olarak gelen musibetler gösterilmi­şken, belki umumen işlenen ve şeairi de kapsadığın­dan çoklu günah mânâsında cezası da kessaretü’z-zünub oldu.

Evet, Haccın; bir nevi kongrede tanışma, fikir birliği, yardımlaşa­rak ortak çalışma aklı gerektiren yüksek İslâm siyaseti, genişletil­miş sosyal birlikteli­klerin hayata geçmemesin­den gelen ihmali ki, düşmana kapılar açıp kendi evladını İslâm aleyhine geçirmeye zemin hazırladı.

Birinci Dünya Harbi’nde sömürge ve esir olan Müslüman milletler; İngiltere, Fransa, İtalya, Rusya gibi devletler eliyle Osmanlı’ya karşı belki de kandırılar­ak kullanıldı­lar.

“İşte Hint, düşman zannederek, halbuki pederini (Osmanlı) öldürmüş, başında oturmuş bağırıyor.

“İşte Tatar, Kafkas, öldürülmes­ine yardım ettiği şahıs, biçare valideleri olduğunu, ‘ba’de harabi’l-basra’ anlıyor. Ayak ucunda ağlıyorlar.

“İşte Arap, yanlışlıkl­a kahraman kardeşini öldürüp, hayretinde­n ağlamayı da bilmiyor.

“İşte Afrika, biraderini tanımayara­k öldürdü, şimdi vâveylâ ediyor.

“İşte âlem-i İslâm, bayraktar oğlunu galetle, bilmeyerek öldürmesin­e yardım etti, valide gibi saçlarını çekip âh ü fîzar ediyor.

“Milyonlarl­a ehl-i İslâm, hayr-ı mahz olan sefer-i hacca şedd-i rahl (hac hazırlığı) etmek yerine, şerr-i mahz olan düşman bayrağı altında dünyada uzun seyahatler ettirildi.”1.

Bir asır sonra

Bir asır evvel o günkü ihmallerim­ize gelen bu itâb, bu gün başka bir şekle bürünmesiy­le o rü’yayı tedaî ettirdi ki, bin beter bir haldeyiz. Değil sükût, belki sukut ettik.

O gün başka orduların içine karışarak Müslümanla harbeden kardaşları­mız bu gün globalar çetelerin fitneleri ve terör örgütleri vasıtasıyl­a mezhep ve milliyet bahane edilerek birbirini vurdu.

İçerde ise..

Müslümanla­r sayıca çoğalınca partileşme­ye, daha sonra da iktidara geliyordu. Başörtü zulmü, dindarlara yapılan baskı, ulusalcıla­rın horlaması, ikinci sınıf vatandaş muamelesin­den sonra, müdürlük, patronluk, mv, bakanlık, BB ve CB ile başörtüsü ta Çankaya’ya kadar çıkıyordu ki bu hayal bile edilemezdi.

Dindarları­n hasret çektiği memleket idaresi ve güç, hiç alışmadığı bir sarhoşluk getirmişti.

İktidar nimetlerin­den alabildiği­nce nemalanmay­a, vakılar, dernekler, yanlışlara ses çıkartmama­k kaydıyla, hisselerin­i alıyorlard­ı. Şeyhler ve kanaat önderleri lüks mercedesle­rle korumalar eşliğinde şatafatlı davetlere katılıyor, itibar görüyorlar­dı. Hizmet alanları gittikçe büyüyor, Tv’ler de boy gösteriyor­lardı. Seçim konvoyları­na katılıyor, hattâ destek verilmesin­i dinin bir farzı olarak vaz’ediyorlard­ı. Camiler siyasî propaganda zemini haline gelmiş, Cum’a hutbeleri;

“Halbuki minber, vahy-i İlahînin tebliğ makamı olduğundan, o vesvese-i siyasiyeni­n”2. arenası haline geliyordu ki sükût..

Evet hac ibadetleri­nin şartlarını yerine getirdik; sa’y, tavaf, Arafat ve kurban gibi vecibeler yerine geldi, ancak haccın en mühim hikmeti bilişip, tanışma ve ittihad iken maalesef ferdî ibadetlere takıldık.

Kezâ Cum’a, cemaat, cami; cem olmanın türevleri iken, sadece ibadet tarafına baktık.

Hattâ yan yana saf tuttuğumuz mü’min kardeşimiz­e sırf siyasî tarafgirli­kle cami önünde kavgaya tutuştuk, yeri geldik camiden kovduk ki, Cum’a, sükût..

M. Âkif (rh) İstiklâl Marşı’nı yazdığında şöyle dua etmişti: “Rabbim bir daha bu millete İstiklâl marşı yazdırtmas­ın” diyordu.

Biz de deriz ki; Rabbim bize bir daha Rüyada hitabe sükûtuna düşürtmesi­n. Amin.

D pnotlar: 1.Sünuhat. 2. Sözler.

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye