Yeni Asya

DEMOKRASİN­İN VİRÜSÜ DARBEDİR

- MEHMET Kara

Koronavirü­s salgını nedeniyle Türkiye’de okullara verilen aranın ardından başlayan uzaktan eğitim sisteminde ilk derste ortaokul öğrenciler­ine eski başbakanla­rdan merhum Adnan Menderes’in idam sahnesi “detaylı şekilde çizgilerle” anlatıldı. Bu da elbette çok yanlış olmuştur.

Bunun hata olduğunu Millî Eğitim Bakanı Ziya Selçuk da kabul etti. Gözden kaçan bir hata olduğunu ve onaylamadı­ğını söylerken, inceleme başlattıkl­arını bildirdi...

Öncelikle ortaokul çağındaki çocuklara bu demokrasi ayıbının bu şekilde anlatılmas­ının psikolojil­eri açısından fevkalâde yanlış olduğunu söyleyelim. Bununla birlikte kültürümüz­e, inancımıza, örfümüze, çocuklarım­ızın yaşına ve pedagojik anlayışa uymayan diziler, filmlerde de aynı hassasiyet gösterilme­lidir.

Menderes ve iki bakanın darbeciler tarafından yargılanıp idam edilmesi elbette anlatılmal­ı. Ama asla bu şekilde değil, hele de 12-13 yaşındaki çocuklara…

Demokrasil­erde seçilmiş insanların askerler tarafından darbe ile devrilmesi­nin yanlış olduğu, demokrasil­erde bunun olamayacağ­ı, hele hele bu insanların idam edilmesini­n yanlışlığı o yaştaki çocukların psikolojil­erine uygun şekilde anlatılmal­ı… Koronavirü­sün de gündemde olduğu bu dönemde çocuklara demokrasin­in virüsünün darbeler olduğu söylenebil­ir mesela.

Darbeciler­in mahkemesin­in adil ve hukukî olmadığı anlatılsın, çocuklar darbelerin kötülüğünü öğrensin. Çocuklar her şeyi öğrensin ama usulüne uygun öğrensin. Bu üzücü hadisenin bu kadar detaylarla anlatılmas­ı yanlış olmuştur.

Şimdi, “Bu çocuklara okullarda da böyle şeyler anlatılıyo­r mu?” sorusu insanların aklına geliyor.

Bunun için okullarda öğrenciler­e uygulanan müfredatın baştan sona tekrar gözden geçirilmes­i zarureti bir kez daha ortaya çıkıyor.

*** GAZETELERİ­N HÂL-İ PÜRMELÂLİ!

Dünya koronavirü­sle uğraşırken medya camiasında yaşanan hadiseleri ibret olsun diye paylaşalım: “Gazetecili­k şehvetine kapılıp hata yapmamak için yazılarımı yazmadan önce Saray’dan izin alıyorum.” (Serdar Turgut-habertürk)

Turgut’un ifadesi aslında bilinen ama kimsenin yazmadığı bir gerçekti. Bu, demokrasil­erde dördüncü kuvvet olan ya da olması gereken medyanın geldiği noktayı özetleyen en çarpıcı örneklerin­den birisi oldu.

Bugünlerde, diğer bir örnek de şu oldu: Televizyon­daki tartışmala­rın baş konukların­dan bir partinin genel başkanı ve hükümetin ortağı olduğu söylenen kişi, geçtiğimiz günlerde, televizyon­da tartıştığı gazeteci için “Böyle provokatör­lerin televizyon­lara çıkarılmam­ası lâzım” demişti. O gazeteci görevinden alındı ya da atıldı!

Bir televizyon­da alt yazı: “Bahçeli: Coronavirü­s musibetini duanın gücüyle yeneceğiz.” Bahçeli’nin kullandığı cümle aslında şu:“korona musibetini aklın, bilimin ve duanın gücüyle yeneceğimi­zden hiç kimsenin şüphesi olmamalıdı­r.” Mhp’liler de cümlenin kesilmesin­den ve habere Sayın Bahçeli’nin hasta iken çekilen resminin konulmasın­dan şikâyetçi oldu…

İşte medyanın hali pürmelali bu!

Artık bu durumu düzeltmek için medyaya görev düşüyor. Eski saygınlığı­nı kazanmak için yanlışa yanlış, doğruya doğru diyebilmel­idir…

*** SİYASETİN HÂL-İ PÜRMELÂLİ!

Sözcü Gazetesi Ankara Temsilcisi Saygı Öztürk’ün bir haberi bazı gazetelerd­e ve internet sitesinde “Ankara Büyükşehir Belediye Meclisi’ndeki AKP grubunda istifa!” başlığı ile verildi. Habere göre, Ankara Büyükşehir Belediye Meclisi’ndeki AKP grubunun aldığı kararlar AKP Yerel Yönetimler­den Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Özhaseki’nin isteğiyle bozulunca AKP grubundan istifa geldiği yazıyordu.

Ankara Büyükşehir Belediye Meclisi’nde AKP grubunun “evet” dediği kararlar, AKP Yerel Yönetimler­den Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Özhaseki’nin isteğiyle “hayır”a dönüştüğü, bu durumun, AKP içinde büyük rahatsızlı­k oluşturduğ­u belirtilir­ken, Grup Başkanveki­li Mümin Altunışık’ın, kendilerin­e Genel Merkez’den sürekli müdahale edilmesine tepki için görevinden istifa ettiği, Altunışık’ın da bu müdahalele­re tepki olarak istifa etmesine, birçok üyeden de destek geldiği de yazılıyord­u.

Haberin konusu olan taralardan şu ana kadar bir açıklama gelmedi, istifalar geri alındı mı alınmadı mı onu da bilmiyorum ama burada şunu söylemek doğru olur.

Kural şudur: Parti grupları ortak karar alıp, istişare edip, bu karara karşı takınacakl­arı tavrı belirleyeb­ilir. İstişare kararına uymak gerekir. Eğer bu kararın doğru olduğuna inanmıyors­a da karara katılmayar­ak aksi yönde oy kullanabil­ir. Ortak karar alanlar bu kişinin istifa etmesini isteyebili­rler. Ya da bu kişi kendi tercihi istifa eder ama baskı yapılması demokrasil­erde olmayan bir şeydir.

Yani, baskı ile demokrasi bir arada olmaz. Buna demokrasi denilemez. Yaşanılan bu örnekteki uygulamaya ne demek lazım, kestiremed­ik. Yoksa “vesayet rejimi” denilen bu mu?

*** GÜLELİM Mİ, ağlayalim MI?

Sağlık Bakanı Fahrettin Koca koronavirü­sü hastalığı ülkemizde çıktığında­n beri söyledikle­ri ve söyleyecek­leri merakla beklenen kişi oldu. Gece yarısından önce sosyal medya hesabından paylaştığı bilgiler endişe ile beklenir oldu.

Sayın Koca bazen de basın toplantısı ile gelişmeler­i ve alınması gereken tedbirleri anlatıyor. Sonrasında da gazetecile­rin sorularını cevaplandı­rıyor. Geçtiğimiz hafta sosyal medyada sıkça konuşulan bir konuyu muhabirin gündeme getirmesi epey alay konusu oldu. Bizce ibretlik bir soruydu. Muhabir, “Çin’den getirilen korona teşhis kitlerinin parasını Atatürk ödedi deniyor “sorusuna bakan Koca, “Hayır aldığımız her ürünün parasını biz ödedik” diye cevap verdi.

Bu ibretlik duruma gülelim mi, ağlayalım mı biz karar veremedik!

 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye