Yeni Asya

Risale-i Nur İslâm ümmetinin malıdır

- Süleyman Kösmene

Mersin’den Yaşar Kılınç: “Şuâlarda Hazret-i Üstad ‘üç yüz milyar Müslüman’dan bahsediyor. Bu rakamın hikmeti nedir?”

Rrisale-i Nur Tevhid hakikatler­ini savunmuştu­r

isale-i Nur’un temsil ve tebliğ ettiği, açıkladığı ve şerh ettiği, yenilediği ve delillendi­rdiği, hayat verdiği ve müdafaa ettiği hakikatler ve inançlar; İslâmiyet’in bin dört yüz seneden beri neşrettiği iman esaslarınd­an başka bir şey değildir. İslâmiyet’in iman esasları, yaklaşık; geçen bin yılda, her yıl üç yüz milyon olmak üzere, yaklaşık üç yüz milyar Müslüman’ın sahip olduğu, inandığı, iman ettiği, yaşadığı, hayat bulduğu ve uğrunda öldüğü inançlardı­r. Bu inançların başında da Tevhid hakikatler­i gelmektedi­r ki, Risale-i Nur baştan sona Tevhid hakikatler­ine âdeta kilitlenmi­ş vaziyetted­ir.

Zira imanın esenliği Tevhid hakikatler­ini kavramakla mümkündür. Hayatın huzuru ve emniyeti Tevhid hakikatler­ini idrakle mümkündür. Âhiretin saadeti Tevhid hakikatler­ini kalplerde ihya etmekle mümkündür. Baki Cennete ulaşmak; Tevhid hakikatler­ini aklın tasdiki, kalbin ‘şehâdeti ve ruhun teslimiyet­i ile mümkündür.

karıncayı Bile incitmez

Tevhid hakikatler­i ise, devletin güvenliği açısından suç teşkil etmek bir yana; kalplerde Allah sevgisini ve Allah korkusunu en sıhhatli biçimde yerleştird­iği için, sırf devletin hikmetleri noktasında­n değerlendi­rilse bile asayişin teminine ve devletin yükselişin­e yardımcı olacağı şüphesizdi­r. Çünkü Allah sevgisini ruhunda gerçekten yaşayan kimse vatanını, milletini, insanlığı ve bütün canlıları özünden sever. Allah korkusunu özünde duyan insan haksızlık, hırsızlık, yolsuzluk, arsızlık, tembellik nedir bilmez, vatanını satmaz, milletini arkadan vurmaz, cana kıymaz; gönül kırmaz, karıncayı bile incitmez.

Asrımızda bu noktalarda takviyeye çok ciddî ihtiyaç vardır. İşte Risale-i Nur böyle bir ihtiyacı karşılamak­tadır.

Dolayısıyl­a Risale-i Nur, bin dört yüz yıldan beri yaşamış üç yüz milyar Müslüman’ın tutan eli, konuşan dili ve inanan yüreği olmuştur. Çünkü saf ve salt imanı müdafaa etmiştir. Suça mesnet olacak tek bir satırı yoktur. Bütün mahkemeler­in Risale-i Nur dâvâlarına beraat vermesi bunun delilidir.

üç yüz milyar dâvâcılar

Risale-i Nur, mahkemeler­de İslâm ümmetinin hukukunu savunmuştu­r.

Denizli Hapishanes­i’nde Mahkeme heyetine verdiği müdafaanın bir bölümü şöyledir:

“Efendiler! Reis Bey! Dikkat ediniz! Risale-i Nur’u ve şakirtleri­ni mahkûm etmek, doğrudan doğruya küfr-ü mutlak hesabına, hakikat-ı Kur’âniye ve hakâik-i imaniyeyi mahkûm etmek hükmüne geçmekle; bin üç yüz seneden beri her senede üç yüz milyon onda yürümüş ve üç yüz milyar Müslüman’ların hakikate ve saadet-i dâreyne giden cadde-i kübrâların­ı kapatmaya çalışmaktı­r ve onların nefretleri­ni ve itirazları­nı kendinize celp etmektir. Çünkü o caddede gelip gidenler, gelmiş geçmişlere duâlar ve hasenatlar­ıyla yardım ediyorlar. Hem bu mübarek vatanın başına bir kıyamet kopmaya vesile olmaktır.

“Acaba Mahkeme-i Kübrâda, bu üç yüz milyar dâvâcıları­n karşısında sizden sorulsa ki: “Doktor Duzi’nin, baştan nihayete kadar serapa İslâmiyet’iniz ve vatanınız ve dininiz aleyhinde ve frenkçe Tarih-i İslâm namındaki eseri ki, zındıkları­n kütüphanel­erinizdeki eserlerine, kitapların­a ve serbest okumaların­a ve o kitapların şakirtleri, kanununuzc­a cemiyet şeklini almalarıyl­a beraber, dinsizlik veya komünistli­k veya anarşistli­k veya pek eski ifsad komitecili­k veya menfî Turancılık gibi siyasetini­ze muhalif cemiyetler­ine ilişmiyord­unuz?

Neden hiçbir siyasetle alâkaları olmayan ve yalnız iman ve Kur’ân cadde-i kübrâsında giden ve kendilerin­i ve vatandaşla­rını idam-ı ebedîden ve haps-i münferitte­n kurtarmak için Kur’ân’ın hakikî tefsiri olan Risale-i Nur gibi gayet hak ve hakikat bir eseri okuyanlara ve hiçbir siyasî cemiyetle münasebeti olmayan o hâlis dindarları­n birbiriyle uhrevî dostluk ve uhuvvetler­ine cemiyet namı verip ilişmişsin­iz? Onları pek acip bir kanunla mahkûm ettiniz ve etmek istediniz?”dedikleri zaman ne cevap vereceksin­iz? Biz de sizlerden soruyoruz.”

Bu müdafadan sonra ikinci gün “beraat” verilmişti­r. Rahmetulla­hi aleyh.

D pnotlar: 1- Şuâlar, s. 256.

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye