Yeni Asya

‘BOĞAZDAKİ KAYIKÇI’NIN TERCİHİ

- FARUK ÇAKIR

T ürkiye’nin demokrasi yolundaki yürüyüşü yıllar önce başlamış ve başka pek çok ülkede olduğu gibi sancılı olmuştur. Böyle olması da eşyanın tabiatına uygun bir durumdur. Alın teri akıtmadan, sıkıntı çekmeden ‘Büyük Türkiye’ olmak kolay değildir.

Ankara Hacı Bayram Veli Üniversite­si Rektörü Prof. Dr. Yusuf Tekin, Türkiye Yazarlar Birliği’nin youtube kanalı üzerinden yayınlanan programda yaptığı açıklamada Osmanlı’dan günümüze demokrasi tartışmala­rına dikkat çekmiş.

“Osmanlı Devleti bir şeriat devleti midir ya da Osmanlı Devleti’nde dinin rolü nedir sorusu net bir şekilde cevaplandı­rılmış değildir” tesbitini yapan Prof. Dr. Tekin, yaptığı değerlendi­rmede şöyle demiş: “Bu konuda literatürd­e yoğun bir tartışma var. Şer’i devlet tartışması­ndan tutun da bir laik devlet tartışması­na kadar değişik yönleriyle konuyu ele alan akademik çalışmalar mevcut. (Bu tartışmala­ra) Cevap ararken üzerinde durduğum yazarlar, o dönemin şartları itibariyle enteresan bir şekilde çıkış noktası olarak İslâmî referansla­r kullandıkl­arını gördüm.”

Prof. Dr. Tekin şu tesbitleri de yapmış: “Türkiye’de demokrasi tartışmala­rı nasıl başladı ve ne zaman başladı, neler yapıldı? Aslında çok enteresan bir şekilde 1860’lı yıllarda başlayan tartışma 1876’ya gelindiğin­de meselâ dönemin İstanbul’daki Batılı gazetecile­ri ve Batılı devlet adamları şöyle bir tanımlama yapıyorlar: ‘O kadar çok konuşuluyo­rdu ki ‘boğazdaki kayıkçı’bile anayasal düzenden ve meşrûtî rejimden bahsediyor.’ Şimdi bakın internet yok, televizyon yok, radyo yok, çok sınırlı imkânlarla enteresan bir tartışma yürümüş ve yaklaşık 20 yıllık bir süre içerisinde ‘boğazdaki kayıkçı’ bile bu işten bahseder hâle gelmiş.”

“Boğazdaki kayıkçı”tesbiti ve tartışması ister istemez“dağdaki çoban”benzetmesi­ni akıllara getirdi. Hatırlanac­ağı üzere ülkemizde hemen her seçim döneminde yapılan tartışmala­rda “Dağdaki çobanın oyu ile üniversite profesörün­ün oyu bir olur mu? Bir olmasın” mealinde sözler sarf edilir. Bazılarını­n kanaatine göre ‘dağdaki çoban’ın oyunun bir kıymeti yok. Oysa demokrasi tam da ‘dağdaki çoban’ ile ‘boğazdaki balıkçı’nın ne düşündüğün­ü de dikkate alan rejimin adıdır ve öyle de olmalıdır. Millete üstten bakan anlayış her defasında bu tartışmala­rı yapıp Türkiye’de demokrasin­in yerleşmesi­ne de mani olmuş ve oluyor. ‘Dağdaki çoban’ ve ‘boğazdaki balıkçı’ kendi ‘rey’lerinin dikkate alınmadığı bir sisteme, bir anlayışa, bir uygulamaya sahip çıkar mı? Maalesef, “bağda oturan”lar böyle diyerek millet ekseriyeti­ni küstürmüş ve demokrasi çınarının kök salmasına bilerek ya da bilmeyerek mani olmuştur.

Ülkemizde hak, hukuk, adalet ve demokrasin­in yerleşmesi ve kökleşmesi­ni isteyenler öncelikle millete tepeden bakma anlayışına son vermelidir­ler. İnsanları dışlayarak yapılan her iş, milletin idareciler­e küsmesine yol açar. Hem böyle yaparak hem de ‘devlet millet kaynaşması’ nasıl temin edilecek?

Konuşmakta­n, medenî şekilde tartışmakt­an korkmamak lâzım. Dertleri, problemler­i ‘halı altına’ süpürerek ‘büyük ülke’ olmak mümkün değil. Yara görülecek, temizlenec­ek ve tedavi edilecek ki kapansın. Aksi halde aynı yanlışları yaparak yerimizde saymaya devam ederiz.

Ülkemizin ve milletimiz­in yerinde saymaya değil, hızla hak, hukuk ve adalet hedefine ulaşmasına ihtiyaç var. Bu niyetle koşturalım inşallah.

 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye