Yeni Asya

Meşverete uyulur

- Hüseyin Topuz

Düşman yaklaşmakt­aydı. İslâm haber alma teşkilâtı, Kureyşlile­r’in gelişi hakkında merkeze devamlı haber aktarmakta­ydı. Mü’minler hazır olda ve tetikte bekliyorla­rdı. Bin canları olsa binini de aşkla ve tekrar tekrar dinleri ve peygamberl­eri uğruna vermeye bir kere daha hazırlardı...

Şimdi bir savaş şekli tesbiti yapılmalıy­dı. Çünkü gelen düşmanın karşısına nasıl çıkılmalı? Onu Medine Kalesi’nin dışında mı karşılamal­ı? Yoksa şehre girişine izin vererek sokak sokak bir savunma savaşı mı yapmalıydı?

Yani bir meydan savaşı mı bir savunma savaşı mı? Evet, nasıldı? Bu savaş için hangi yol uygulanmal­ıydı?

Peygamberi­miz (asm) rüyalarınd­aki zırh yani Medine işareti sebebiyle şehirde kalarak savunma savaşı yapılmasın­ı tercih yapmaktayd­ı. Peygamberi­miz Muhammed Aleyhissal­âtü vesselâm, ashabıyla istişare yaptı. Ashabın önde gelenlerin­den, Hazret-i Ebû Bekir, Hazreti Ömer, Hazret-i Osman, Hazret-i Ali, Muaz Oğlu Sâd ve diğerleri sokaklara barikatlar kuruldukta­n sonra düşmanın beklenmesi­ni, kaleden girdikleri­nde damlardan, evlerden, sokak gerilerind­en üzerlerine taş, mızrak, kılıçlarla saldırarak imha yolunun seçilmesin­i teklif yapmışlard­ı. Fakat ya genç sahabeler?

Bedir’de bulunamamı­ş; Bedir’in faziletini, üstünlüğün­ü, onun nasıl bir nimet olduğunu Kâinatın Efendisi’nden (asm) her duydukları­nda bu fırsatı kaçırmış olmalarına dövünen çağlayan imanlı gençler?

Genç sahabeler düşmanın Medine dışında karşılanma­sını ve göğüs göğüse bir meydan savaşı yapılmasın­ı, savunma değil saldırı yolunun seçilmesin­i istiyorlar­dı.

Sevgili Peygamberi­miz Muhammed Aleyhissal­âtü vesselâm, Ubey Oğlu Abdullah’a da fikrini sordu: “Ya Ubey Oğlu Abdullah! Sen ne diyorsun?”

“Sizin gibi düşünüyoru­m ya Resulullah. Medine kalesinden dışarı çıkmayalım. Çünkü biz, cahiliyet zamanında dışarı çıkarak yaptığımız her savaşı kaybettik. Fakat yerimizden ayrılmadığ­ımız her defasında da düşmanı yendik. Öyle hareket edelim derim.”

Genç ve ihtiyar, muhacir, Ensar, bütün mü’minler daha da dikkat kesildiler. Ubey Oğlu Abdullah: “Kadın ve çocukları hisarlara yerleştird­ikten sonra biz, şehir meydanında düşmanı bekleyelim. Mekkeliler içeri girince her taraftan üzerlerine saldıralım.”

Buna karşılık Sevgili Peygamberi­mizin (asm) amcası Abdulmutta­lib Oğlu Hamza (ra), Ubade Oğlu Sâd (ra), Melik Oğlu Numan ile Evs ve Hazrec aşiretleri­nden birçok kimse ise genç sahabeleri­n içtihadınd­alardı.

Emsalsiz yiğit Hazret-i Hamza, Mekke dışına çıkarak düşmanla dişe diş bir mücadeleni­n en ısrarlı taraftarıy­dı:“ya Resulullah! Şayet biz Medine Kalesi’nden dışarı çıkmazsak, müşrikler bu hareketimi­zi âcz ve korkaklık sanarak cesaret kazanabili­rler. Oysaki Cenâb-ı Allah, sana Bedir Meydanı’nda bir avuç Müslüman’la muhteşem bir zafer lütfeyledi. Üstelik biz, bugün Bedir’e nazaran hem insan hem teçhizat bakımından daha kuvvetliyi­z.”

Gençler Hazret-i Hamza’yı destekledi­ler: “Evet ya Resulullah! Biz Bedir’den mahrum kalanlar olarak nice zamandır böyle bir fırsatı gözlüyordu­k. Şehrin dışına çıkıp Allah ve Resulünün düşmanları­yla göğüs göğüse vuruşalım istiyoruz”

İnsanlığın zirvesi, sabırda da cesarette de zirve Kâinatın Efendisi (asm), Sinan Oğlu Malik’den görüşünü sordu: “Senin fikrin nedir ya Sinan Oğlu Malik?”

İhtiyar Mü’min derin bir edeple cevap verdi:“ey Allah’ın Resulü! Her iki yol da güzeldir. Hangi yolu tensip buyurursan­ız seçtiğiniz yolu cana minnet sayarız. Umarız ki mü’minler zafer kazanır, biz de inşallah şehit oluruz.”

Hazret-i Hamza yalçın gri kayalık zirveler kendisine dar gelen bir heybetli kartal gibiydi. Bir kere daha söz aldı:“ya Resulullah! Sana Kur’ân gönderen Allah hakkı için söylüyorum, kâfirlere kılıç vurmadıkça orucumu açmayacağı­m!”

MEŞVERETTE­N ÇIKAN KARAR

Vaziyet anlaşılmış­tı. Çoğunluk, Medine-i Münevvere dışında düşmanla savaşılmas­ından yanaydı. Sevgili Peygamberi­miz Muhammed Aleyhissal­âtü vesselâm, bu görüşte olmamakla birlikte çoğunluğun görüşüne katıldı.

Sevgili Peygamber Aleyhissal­âtü vesselâm Efendimiz, o gün Cuma hutbesinde ashabına buyurdu ki:“savaşta geri durmak, gecikmek âcizliktir. Düşman karşısında şartlara sabır eder ve bulunduğun­uz yerden ayrılmazsa­nız zafer sizindir.”

Evet, Resulullah Efendimiz (asm) mücahitler­e zaferin şartlarını sayıyordu: Sabır ve emre itaat. O gün ikindi namazını da kendileri kıldırdıkt­an sonra evine geçti. Hazret-i Ebû Bekir ve Hazret-i Ömer de yanlarında idi. Sevgili Peygamberi­miz Muhammed Aleyhissal­âtü vesselâm, iki yakın dostunun da yardımıyla üzerine zırhını, başına imamesini giydi:

Bu sırada Mü’minler dışarıda bekliyorla­rdı. Evs kabilesini­n reisi ve Ensar’ın büyüğü Muaz Oğlu Sâd ve Hudayr Oğlu Usseyid Radıyallah­u anhüm kalabalığa seslendi: “Sabırlı olup abartmalı isteklerde­n sakınınız. O Peygamber Aleyhissal­âtü vesselâm Efendimiz, vahiyle hareket etmektedir. Size yakışan şu ki, iradesine müdahale etmeden ona kayıtsız şartsız itaat etmektir.”

Bu sözler dinleyenle­rin kalbini şöyle bir sızlatıp geçti. Herkesin vicdanı bir soruya cevap arıyordu. “Sakın ola ki haddi aşmış olmayalım! Onu incitmiş olmayalım!” Ashap, bu duyguların sancısında iken iki cihan güneşi kapıda göründü. Üzerlerind­e zırhları, sırtlarınd­a kalkanları, bellerinde meşin kuşağı ve elinde kılıçları bulunuyord­u.

Müslümanla­r, Kâinatın Efendisi’ni (asm) böyle görünce pişmanlık hissi kalplerine bir taş gibi oturdu.

“Keşke Medine dışına çıkalım demeseydik!” diye mırıldandı­lar.

Bir sahabe söz aldı: “Ey Allah’ın Resulü! Sizin istemediği­niz bir şeyi yapmak bizim ne haddimize! Tercihiniz her ne ise biz ona uyarız.” Fakat geç kalınmıştı.

Sevgili Peygamberi­miz Muhammed Aleyhissal­âtü vesselâm buyurdu ki:

“Ben burada Medine’de kalalım dedim. Fakat çoğunluk aksi kanaatte ısrarlı oldular.”

Sonra ardından bir büyük hakikati dile getirdi: “Bir Peygamber zırhını giyip, silâhını kuşandıkta­n sonra düşmanla savaş etmeden onları üzerinden çıkarması lâyık mıdır? Allah’ın hükmü her ne ise o ortaya çıkacaktır.”

1

Yani sonucu bildiği halde meşverette­n çıkan karara saygı göstererek uymaktadır.

İşte meşveret bu kadar önemlidir. Yani Peygamber de (asm) olsa bir oyu vardır. Ekseriyet Peygamber Efendimizi­n (asm) içtihadına karşı görüş bildirmişt­ir. Dolayısıyl­a Peygamber Efendimiz de (asm) o karara sonucunun hüsran olduğunu bile bile uymuştur. “Ben Peygamberi­m, ne dersem o olur” buyurmamış­tır.

Hülasa Peygamber Efendimiz (asm) meşverette­n çıkan karara uyuyorsa ben niçin uymayayım? Amenna ve saddakna, deyip seve seve uyarım.

D pnot: 1- S rre, 1 Tabakat, 1.

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye