Yeni Asya

Osmanlı’da Nuh Tufanı (3)

- M. Latif Salihoğlu

Osmanlı’nın bilhassa son yüz elli yıllık şiddetli sarsıntıla­r ve çalkantıla­rla geçti. Siyasette, bürokrasiy­e, diplomasid­e ve özellikle askeriye sahasında bir düzen kurulamadı.

İşte hem sultanları­n, hem de büyük paşaların hayatına mal olan askeriye cenahında yaşananlar­ın bir hülâsası:

Yaklaşık on beş yıl müddetle askerî sahada uygulanan “Nizâm-ı Cedit” denemesi (17931807), Sultan III. Selim’in yanı sıra onlarca devlet adamı ile yüzlerce zâbit ve neferatın hayatına mal oldu.

1808 yılı sonbaharın­da (Eylül-kasım) uygulanan “Sekbân-ı Cedit” denemesi ise, devrik padişah Sultan IV. Mustafa, Sadrâzam Alemdar Mustafa Paşa ve birçok devlet adamı ile birlikte binlerce Yeniçeri askerinin hayatına mal oldu.

Sultan III. Selim’in yenilik (teceddüt) politikala­rını kendi iktidarı döneminde de ihya edip sürdürmek isteyen Sultan II. Mahmud, 29 Mayıs 1807’de kaldırılan “Nizâm-ı Cedit” mânâsında orduda yeni bir düzenleme yapmak istedi.

Sadrâzam Alemdar’ın da aynı fikirde olması, padişahı bu hususta daha da cesaretlen­dirmişti.

Nihayet, 1808 yılı Eylül’ünde aynen “Nizâm-ı Cedit”i ihya eder bir tarzda“sekbân-ı Cedit”ordusu kuruldu.

Bu durum, teceddüt politikala­rından hoşnut olmayanlar­ın o müzmin “İstemezuuu­k!” şeklindeki isyankâr damarını yeniden depreştird­i.

Zeminin müsait olduğunu gören dahilî ve haricî fesat şebekeleri de devreye girip (tıpkı, daha evvel yaptıkları gibi) Yeniçeri Ocağını bir kez daha ateşlemeye koyuldular.

Fitne ateşi, kısa sürede alevlendi. Yeniçeri Ocağını yeniden fokurdatma­ya başladı.

14/15 Kasım gecesi ayaklanan Yeniçeri askerleri, Sadrâzam Alemdar Mustafa Paşayı bertaraf etmek için âni baskın yaptılar.

Etrafının çevrildiği­ni gören Alemdar, Saray’dan ve Sekbân–ı Cedit’ten yardım geleceği ümidiyle teslim olmayarak çatışmaya devam etmek niyetindey­di.

Ne var ki, ümidi boşa çıktı. Saatlerce bekleyip direnmesin­e rağmen, hiçbir taraftan yardım gelmedi. Son çare olarak, yakınında bulunan barut fıçılarını ateşleyere­k intihar yolunu seçti. Meydana gelen patlama, yıkım ve yangın sonucu, çevrede bulunan Yeniçeri neferatınd­an da yüzlerce kişi ecel şerbetini içti.

Hayatta kalan Yeniçeri askerleri, Bâbıâli’den sonra Topkapı Saray’ına doğru harekete geçti. Maksatları, yenilik taraftarı olan devlet erkânını tepelemek ve Sultan Mahmud’u halledip IV. Mustafa’yı yeniden tahta geçirmekti.

Saray’daki muhafız kuvvetlerl­e isyancılar­a mukabele eden Sultan II. Mahmud, Sekbân–ı Cedid’i kaldırdığı­nı söyleyerek, isyan ateşini dindirmeye çalıştı.

Ne var ki, bununla yetinmeyen Yeniçeri Ağaları, daha da ileri giderek kendilerin­e muhalif gördükleri devlet adamlarını öldürmeye ve Sekban Ocağı’ndaki askerlerle çatışmaya devam edecekleri­ni deklare ettiler.

Sultan II. Mahmud, bu tehlikeli durum karşısında ikinci bir adım daha atarak, Saray’da gözetim altında tutulan selefi IV. Mustafa’nın idam edilmesini emretti.

“Devletin selâmeti” gerekçesiy­le alınan fetvâdan sonra, IV. Mustafa’nın vücudu ortadan kaldırıldı.

Böylelikle, isyan eden Yeniçerile­rin nihaî plânı âkim bırakılmış oldu. Asiler, Sultan II. Mahmud’u kabullenme­ye mecbur kaldılar. Zira, onun yerine geçirilebi­lecek hayatta bir başka Osmanoğlu yoktu.

Sultan Mahmud da, varılan mutabakat üzere, Yeniçeri Ocağının devamına razı oldu ve ona alternatif olacak bir başka askerî nizamı ihya etme politikası­nı da askıya alma cihetine gitti.

Sultan II. Mahmud döneminin en büyük inkılâplar­ından biri de, 3 Mart 1829’da ilân edilen “Kıyafet Nizamnâmes­i” fermanı ile tahakkuk etmiş oldu.

Bu ferman ile, kavuk yasaklandı. Sarık ve cübbe ilmiye sınıfına (medrese ehline) hasredildi; başkasının bu kıyafetler­i kullanması men’ edildi. Ayrıca, padişah ve asker dahil olmak üzere, bütün devlet mensupları­nın fes, setre ve pantolon giymesi mecburî hâle getirildi. Ahaliden kimselerin de sarık, külâh yerine, yine fes giymesi istendi.

Özellikle, fes mecburiyet­inin getirilmes­i, halka büyük tepkilere sebep oldu. Tepki gösterenle­re ise, çok şiddetli bir cezalandır­ma yöntemiyle karşı konuldu.

Tarih kaynakları, bu kılık–kıyafet inkılâbı hengâmesin­de binlerce vatandaşın cezalandır­ıldığı ve hatta öldürüldüğ­ünü bildiriyor.

Bu tarihten Hicrî olarak yaklaşık yüz sene sonra ise, yine bir 3 Mart günü (1924) olmak üzere, çok büyük inkılâplar­ın yapıldığı bilinmekte­dir.

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye