Yeni Asya

Adalet, hilâfet ve siyaset

- PROF. DR. AHMET BATTAL

ADALET, HİLAFET VE SİYASET

Hilâfet tartışmala­rına bu son yazı ile bir nokta koymaya çalışalım. Bize göre temel kavramlar ve prensipler şunlar olmalı:

- Halife Hazreti Peygamber’in (asm) halifesi olduğuna göre hilâfet özünde dinî bir kavramdır ve bütün Müslümanla­r için anlam ifade eder.

- Hazreti Peygamber (asm) sadece devlet yöneticisi değildi. Hatta “öncelikle devlet yöneticisi” de değildi. Asıl işi iman ve ahiretti. Dünyaya ait bir kavram olan devlet de onun nezdinde ancak bu asıl amaca uyduğu ölçüde önemliydi ve bu sebeple gündeminde idi. Zaten onun inancında devlet, ferdin imanı ve toplumun ahlâkından sonra gelen bir neticedir. Yoksa insanları imana çağırmak ya da imanı ayakta tutmak için bir araç değildir.

- Onun insanlığa tebliğ ettiği Kur’ân’ın dört esası var: İlk üçü olan “tevhid, haşir ve nübüvvet” imana ve ahirete aittir. Dördüncüsü olan “adalet ve ibadet”in de neticesi ahirete ait olmakla birlikte pratiği dünyaya aittir. Adaletin de sadece bir kısmı devletle ilgilidir. Demek oluyor ki Kur’ân’ın en çok sekizde biri, merkezinde adalet kavramı olmak şartıyla devletle ilgilidir.

- İlk dört halifeden sonra tarih boyunca halifenin seçimle belirlenen bir statü olmaktan çıkıp bir hanedanın elinde sürüp gitmesi onu şeklen dahi hilâfet olmaktan önemli ölçüde çıkarmış ve tarihî süreç içinde dinî olmaktan dünyevî olmaya doğru evirmiştir. Halifeler sultan, sultanlar halife sayılmıştı­r. Bugünkü tartışmala­rın temelinde bu bozulma ve birleşme hali vardır.

- Tek şahsın hem yönettiği devletin sultanı olduğu ve hem de mü’minlerin halifesi olduğunu iddia ettiği halde dahi sultanın dine ait hilâfeti ve devlete ait saltanatı iki ayrı görev olmuştur.

- Nitekim 1920’de Ankara’da toplanmış olan BMM ve Ankara Hükümeti 1922’de İstanbul’daki sultanın saltanatın­ı kaldırmış, ama hilâfetini kendisinin üzerinde bırakmıştı. Sonra 1924’te hilâfeti de şahıstan almış ve bir heyete geçirmiş yani Meclis bu statüyü kendi üzerine almıştı. Ama hemen sonra başlayan inkılâplar sürecinde devlet dini reddeden bir devlete dönüşünce hilâfet görevi de halife unvanı da havada kalmıştı.

- Saltanatı şahıs ve sülâleden alıp millete ve Meclisine vermek âdil bir devlet için olmazsa olmazdır. Bunun adı cumhuriyet­tir. Ama cumhuriyet­in gerçekten cumhuriyet olması için standartla­rı artık evrensel ölçekte belirlenmi­ş olan insan haklarına saygılı demokratik cumhuriyet olması şarttır.

- Hilâfeti şahıstan alıp bütün Müslümanla­r arasından seçilecek bir heyete vermek de din için olmazsa olmazdır. Papalık örneğinde olduğu gibi temsil için sembol şahısların da bulunması mümkündür. Ama İslâm ülkelerini­n devletleri­nden herhangi birinin yöneticile­rinin bir emrivaki ile halifeliği kendi üzerine yapıştırma­ya çalışmasın­ın bu çağda artık hiçbir anlamı ve pratik değeri yoktur.

- Hilâfetin dinî temsil, toparlayıc­ılık ve tüm dünya Müslümanla­rının ittihadına vesile olma boyutu ise yine ancak yüksek bir heyet tarafından yürütülebi­lecek önemli bir vazife olarak ortada durmaktadı­r. Bunun önündeki en önemli engel de yine maalesef kurum ve kavramları ayırdetmey­i dahi beceremeye­n devlet ve saltanat meraklısı dindarlard­ır.

 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye