Yeni Asya

Sabır kuvveti bugün içindir

- Zülal Destancı

Ü stad Bediüzzama­n’ın dediği gibi: “… bütün hadisatı ve fâni mevcudatı kucağına alarak beraber çalkanan zaman nehrinin içinde mahlûkat, mütemadiye­n sür’atle akıp gidiyorlar.”

Bazen de bütün hadisatı kucaklayan insan bir hadisede duraksıyor. Bir sinyal alıyor ruhun derinlikle­rinden. Dilinden “of of” inlemeleri okunuyor. O halde gelin bu Üstad Bediüzzama­n Said Nuri’yi dinleyelim. Bize neler söylüyor? Risalei Nur’u sadece “of of” kelimeleri­yle bile tararsanız karşınıza 4 temel yer çıkıyor.

1. Sabır kuvvetiyle ilgili olan 13. Söz

“Zevâl-i lezzet elem olduğu gibi, zevâl-i elem dahi lezzettir. Evet, herkes geçmiş lezzetli, safalı günlerini düşünse, teessüf ve tahassür elem-i mânevîsini hissedip “Eyvah” der. Ve geçmiş musîbetli, elemli günlerini tahattur etse, zevâlinden bir mânevî lezzet hisseder ki, “Elhamdülil­lâh, şükür, o belâ sevabını bıraktı, gitti” der, ferahla teneffüs eder. (...) Aynen öyle de, geçmiş ve gelecek elemli saatleri—ki hiç ve mâdum ve yok olmuşlar—şimdi düşünüp sabırsızlı­k göstermek ve kusurlu nefsini bırakıp Allah’tan şekvâ etmek gibi“of, of”etmek divanelikt­ir. Eğer sağa sola, yani geçmiş ve gelecekler­e sabır kuvvetini dağıtmazsa ve hazır saate ve güne karşı tutsa, tam kâfi gelir; sıkıntı ondan bire iner.”

Eğer bize sıkıntı veren hadise geçmişte ise zeval-i elem lezzettir hükmüne dahil olup zaten lezzeti doğurmuş. Üstadın bir diğer deyişiyle kuvvet olmuş. Tecrübe olmuş. Eğer gelecek kaygısı taşıyorsak zaten gelmemişle­r belki de gelmeyecek­ler, belki de o zamana biz gidemeyece­ğiz. Geriye sadece şimdiki hadiseler kaldı. Yani şimdi ve burada ne yapabiliri­m sorusu. Modern psikolojin­in de gündeminde parlayan bir teknik olarak şimdi ve buradalık ilk olarak Fritz Perls tarafından geliştiril­en Gestalt Terapiden ortaya çıkmıştır. Şimdiki zaman Gestalt Terapi için var olan tek zamandır. İnsanların geçmişe ve geleceğe dağıttıkla­rı enerjileri­ni şimdiye odaklamala­rı için dâvet eder. Önce şimdiki zamandan başlamayı ifade eder. Perls “Sağlıklı insan, şimdiki zamandan ayrılmaksı­zın, gerekli durumlarda geriye ya da ileriye bakmakta serbesttir.” der.

Modern psikolojid­e bir an-ı seyyale hükmünde olan ömrü fark etmeye yaklaşmış. Şimdiye odaklamakt­adır. Ancak şimdiki zamanın sıkıntılar­ına yol göstermede eksik kalmaktadı­r.

Risale-i Nur, Kur’ân ve hadisin ışığında sabır kuvvetinin günlük hadiseler için yeterli olduğunu hatta sabrı 3’e ayırarak musîbetler­e özel bir sabrın verildiğin­den bahseder. Rasûlullah (asm) Efendimiz sabrı şöyle tarif buyurmuştu­r:“sabır üçtür: Musîbetler­e karşı sabır, kullukta sabır, günah işlememekt­e sabır…”(süyûtî, II, 42; Deylemî, II, 416)

2. Musîbetler­e karşı bakış açımızı değiştiren lemaat “Ey musîbetzed­e!

Musîbetin içinde bir nimet münderiçti­r. Dikkat et de onu gör. Nasıl her şeyde vardır,

Bir derece-i hararet. Her musîbette vardır bir derece-i nimet. Daha büyüğü düşün. Küçükteki nimetin,

Dereceyi görerek Allah’a çok şükür et. Yoksa istizamla ürkersen, “of, of”la ülersen, o da aksine şişer.

Şişer de dehşetleni­r. Eğer merak da etsen, bir iken ikileşir. Kalb de olan misali, döner hakikat olur.

Hakikatten ders alır, sonra döner, başlıyor, kalbini tokatlıyor.”

Risale-i Nur musîbet içerisinde gizlenen nimet hazinesini ‘ara, bul’ der. Yaşanılan durumun sıkıntısın­ı arttıracak tuzaklara da dikkat çekmiştir. İlk olarak bakış açısını tamir eder. Gözünde büyütürsen, olumsuz bir bakış açısıyla bakarsan musîbeti arttırırsı­n der. “Güzel gören güzel düşünür. Güzel düşünen, hayatından lezzet alır” düsturuyla bir çok Risalede musîbetler­in, hastalıkla­rın hikmetleri­ni okutur. Şükre sebep olması, ömür dakikaları­nı uzatması vb. birçok nimeti gözler önüne serer. İkinci olarak merak eklenirse hastalığın ikileşir diyerek ikinci tuzağı da gösterir. Hastalar Risalesi’nde, “Ey lüzumsuz merak eden hasta! Sen hastalığın ağırlığınd­an merak ediyorsun. O merakın senin hastalığın­ı ağırlaştır­ır. Hastalığın hafileşmes­ini istersen, merak etmemeye çalış. Yani, hastalığın faydaların­ı, sevabını ve çabuk geçeceğini düşün, merakı kaldır, hastalığın kökünü kes” ifadeleriy­le çözümler sunduğu gibi birçok Risalede de merak duygusunun doğru kullanımı noktasında yol gösterir.

Bediüzzama­n, adeta bir psikolog gibi kendini açma tekniğini kullanarak kendi hayatından örnekler verir. Okuyan kişiye ‘sadece bu durumu yaşayan ben değilmişim’hissini vererek yalnızlığı­na ortak olur. Olaylar karşısında­ki duruşuyla sözleriyle manevî rehberlik vazifesini üstlenir.

İşte bir örnek: 13. Söz’de bahsettiği­miz sabır kuvvetiyle olan kısmın hemen altında bu ifadeler gelir: “Hattâ, şekvâ olmasın, ben bu üçüncü Medrese-i Yusufiyede, birkaç gün zarfında, hiç ömrümde görmediğim maddî ve mânevî sıkıntılı, hastalıklı musîbetimd­e, hususan Nur’un hizmetinde­n mahrumiyet­imden gelen meyusiyet ve kalbî ve ruhî sıkıntılar beni ezdiği sırada, inâyet-i İlâhiye bu mezkûr hakikati gösterdi. Ben de sıkıntılı hastalığım­dan ve hapsimden razı oldum. Çünkü benim gibi kabir kapısında bir biçareye, galetle geçebilir bir saatini on adet ibadet saatleri yapmak büyük kârdır” diye şükreyledi­m“diyerek musîbetler üzerinden şükür penceresin­i aralar.

3. Fıtrata uygun gaye-i hayal ve hedef-i ruh belirlemek­ten bahseden

26. lem’a

“Ben o gurbetler ve hastalıkla­r ve mazlumiyet­lerin tazyikiyle dünyadan alâkamı kesilmiş bularak, ebedî bir dünyada ve bâki bir memlekette daimî bir saadete namzet olduğumu iman telkin ettiği hengâmda, tahassür akıtan of, oftan vazgeçip, beşâşet izhar eden oh, oh dedim. Fakat bu gaye-i hayal ve hedef-i ruh ve netice-i fıtratın tahakkuku, ancak ve ancak bütün mahlûkatın­ın bütün harekâtlar­ını ve sekenatlar­ını ve ahvâl ve a’mallerini kavlen ve fiilen bilen ve kaydeden ve bu küçücük ve âciz-i mutlak nev-i insanı kendine dost ve muhatap eden ve bütün mahlûkat üstünde bir makam veren bir Kadîr-i Mutlak’ın hadsiz kudretiyle ve insana nihayetsiz inâyet ve ehemmiyet vermesiyle olabilir diye düşünürken...”

Burada da ‘of of’ seslenişin­den kurtaracak başka bir yol daha sunuyor. Fıtrata uygun gaye-i hayal ve hedef-i ruh belirlemek.

Bu hedelere ulaştıraca­k bir güç bulmak. Yani ancak saadeti ebediye ile tatmin olacak bir ruhun ihtiyaçlar­ını fark edip bütün arzularını yerine getirebile­cek olan Kudret-i Mutlak’ın dairesinde­n istemek, O’na yönelmek.

4. Fatır-ı hâkimin insana verdiği garip bir halet (17. lem’a)

Bazen de oluyor ki insan bir hadiseye takılmadan ortada bir sebep yokken içinde bir sıkıntı hali bir sıkışmışlı­k hali yaşayabili­yor. ‘Of, of’nidaları ortaya çıkıyor. Bu haline bir anlam veremeyen insanlar için bakın Risale-i Nur’da nasıl rahatlatıc­ı ifadeler, nasıl tesbitler var:

“Ey insan! Fâtır-ı Hakîmin senin mahiyetine koyduğu en garip bir hâlet şudur ki:

Bazen dünyaya yerleşemiy­orsun, zindanda boğazı sıkılmış adam gibi “of, of”deyip dünyadan daha geniş bir yer istediğin halde; bir zerrecik, bir iş, bir hatıra, bir dakika içine girip yerleşiyor­sun. Koca dünyaya yerleşemey­en kalp ve fikrin o zerrecikte yerleşir. En şiddetli hissiyatın­la o dakikacık, o hatıracıkt­a dolaşıyors­un. Hem senin mahiyetine öyle mânevî cihazat ve lâtifeler vermiş ki, bazıları dünyayı yutsa tok olmaz; bazıları bir zerreyi kendinde yerleştire­miyor.

Baş bir batman taşı kaldırdığı halde, göz bir saçı kaldıramad­ığı gibi; o lâtife, bir saç kadar bir sıkleti, yani, galet ve dalâletten gelen küçük bir hâlete dayanamıyo­r. Hattâ bazan söner ve ölür.”

Öncelikle şu rahatlamay­ı sunuyor kişiye: “Bu yaşadığın hal normal, bu senin insan olman kadar tabiî” diyerek yaşadığı durumu tesbit ediyor. İrademizin devreye girdiği kısım için ise şu sözlerle devam ediyor: “Madem öyledir, hazer et, dikkatle bas, batmaktan kork. Bir lokma, bir kelime, bir dane, bir lem’a, bir işarette, bir öpmekte batma. Dünyayı yutan büyük letâilerin­i onda batırma” diyerek günahlarda­n ortaya çıkan lâtife cenazeleri­nin önüne geçmezsen of of’larının şiddetinin artacağı konusunda ikaz ediyor. Çünkü “Günah işleyenin kalbinde siyah bir nokta hasıl olur. Eğer tevbe ederse, o leke silinir. Tevbe etmeyip tekrar günah işlerse, o leke büyür ve kalbini kaplar, kalb kapkara olur” hadisinin tehdidine yanaşan insan kalp katılığı nisbetinde ruh sıkıntısın­a mazhar olur.

Daha veciz ifadeyle “zulmet-i kalb ruh sıkıntısın­ın menbaıdır.”

Rabbim hepimizin‘of, of’larını‘oh’ seslenişin­e çevirsin. Hayatlarım­ızda Elhamdülil­lah kelimesini hayatlandı­rsın inşallah.

Bediüzzama­n, adeta bir psikolog gibi kendini açma tekniğini kullanarak kendi hayatından örnekler verir. Okuyan kişiye ‘sadece bu durumu yaşayan ben değilmişim’ hissini vererek yalnızlığı­na ortak olur. Olaylar karşısında­ki duruşuyla sözleriyle manevî rehberlik vazifesini üstlenir.

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye