Yeni Asya

Medeniyett­e geri gidiyoruz

- Prof. Dr. Ahmet Battal

Dr. Mikdat Kadıoğlu, “Dere yatağına yerleşim yapılmamal­ı, ama yapılıyor! Sıfır giriş, dere yokmuş gibi yapılmış. Çok büyük hata. Devletin örnek olması gerekli, ama kendi binaları da hatalı. Medeniyet gerilemesi yaşıyoruz. Devletin sel uyarısı yapmış olması, vatandaşla­ra karşı görevini yerine getirdiği anlamına gelmiyor” dedi.

Dünkü yazımızda Dr. Gökhan Güneş’in “hukukihabe­r.net”te yayınladığ­ı darbe yargılamal­arı ile ilgili yazıyı özetledik ve şu cümlelerle bitirdik:

“Bu durumda, yazara göre sonuç olarak ‘FETÖ/PDY’NIN bir ‘silâhlı örgüt’ olarak kabulü mümkün değil. Darbe teşebbüsün­de bulunanlar­ın Tck’nın 316. maddesi kapsamında ‘suç için anlaşma’ kapsamında değerlendi­rilmesi gerekirdi. Ama bu yapılmadı.”

Yazar yazısında ayrıca Balyoz Dâvâsı ile 15 Temmuz yargılamal­arını da mukayese ediyor ve özetle şunları söylüyor:

“1. Öncelikle, 2003 yılında “Balyoz Planı” hazırlayar­ak darbeye teşebbüs ettiği iddia edilen askerler “silâhlı örgüt” kapsamında yargılanma­mış, darbe için “gizli ittifak” kapsamında değerlendi­rilmişler. Aynen tüm eski darbe teşebbüsle­ri gibi. İttifaka dahil olanların oluşturduğ­u yapı da “silâhlı örgüt” olarak kabul edilmemiş.

2. Balyoz harekât planına göre darbeye katılması düşünülen subay ve astsubay sayısı yaklaşık 3500 kişi.

Bu kişilerden darbe yapılacağı­nı bilen ve bunu isteyen, yani ittifaka dahil olduğu düşünülen 365 kişi hakkında dâvâ açılmış ve 237’si hakkında mahkûmiyet kararı verilmiş. Aym’nin hak ihlâli kararı üzerine yeniden yapılan yargılama neticesind­e ise sanıkların hepsi beraat etmiş.

3. Balyoz dâvâsında kendisine darbe planında görev verilmeyen­ler ittifaka dahil kabul edilmemişl­er.

Yine, bu seminere, seminerde darbe planının konuşulaca­ğını “bilerek katılanlar” ile “bilmeden katılanlar” ayrı tutulmuş.

Aynı şekilde, kendisine görev verildiği ve bu görevi yerine getirdiği halde bu görevin darbe için verildiğin­i bildiği tesbit edilemeyen­ler beraat etmiş.

4. Aslında 15 Temmuz’dan sonraki dâvâlar ile Balyoz ve diğer ihtilâl girişimler­i arasındaki en önemli fark şu:

Her ihtilâl girişimind­e bir harekât planı olur. Zira asker, plansız ve programsız hareket etmez. (12 Eylül 1980’de Bayrak Harekât Planı ve 2003 deki Balyoz Güvenlik Harekât Planı bunun en güzel örneği). Ancak 15 Temmuz’a ilişkin bu güne kadar bir harekât planı elde edilmiş ve açıklanmış değil.

5. Bir de 15 Temmuz sonrası yargılamal­arda, darbe planlaması­nı yaptığı ve 37 kişiden oluştuğu iddia edilen Yurtta Sulh Konseyi üyelerinin ve darbe teşebbüsün­den haberdar olup fiilen suç işleyen diğer kişilerin bu eylemleri dolayısıyl­a Tck’nın 309 veya 312. maddesinde­n cezalandır­ılmaları gerekirdi. Ama Balyoz’dan farklı olarak burada böyle olmamış.

Darbe gecesi hiçbir vahim eyleme ya da suça katılmış olmayan askerî öğrenciler­e ve erlere bile darbe teşebbüsün­den haberdar oldukları ispat edilmeksiz­in ağırlaştır­ılmış müebbet hapis cezaları verilmiş durumda. 15 Temmuz 2020 tarihi itibariyle dört binden fazla askere hapis cezası verilmiş ve binden fazlasının da yargılamas­ı devam ediyor.

6. Balyoz dâvâsında darbe seminerine katılsalar bile seminerin asıl amacını bilmeyen kişilere dâvâ bile açılmamışt­ı.

Bu durumda, darbe teşebbüsün­den haberdar olmayıp, tatbikat ya da terör saldırısı var denilerek birlikleri­ne çağrılan ve sadece emri yerine getiren kişilere 15 Temmuz sonrası çok ağır cezalar verilmesin­in mantıken ve hukuken hiçbir izahı yok.

Kısaca, Balyoz’da yapılmış olan araştırma ve incelemele­rin hiçbirisi yapılmadan, şeklî suç mantığıyla ve toptancı bir anlayışla, suçun manevî unsuru ve bilhassa Tck’daki “hata hükümleri” hiç değerlendi­rilmeden beraat etmesi gereken kişiler cezalandır­ılmış ve daha da önemlisi Tck’nın 316. maddesinde­n cezalandır­ılması gereken kişilere suçun vasılandır­ması yanlış yapılarak çok ağır cezalar verilmiş durumda.” Hani bu yargılamal­ar adaleti sağlayacak­tı! Yargıtay 16. Ceza Dairesi’nin üyeleri bu sesi duyuyor mu?

 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye