Yeni Asya

Kâinata iman nuruyla bak

- Bediüzzama­n Said Nursî

Kâinat iman nuruyla matem-i umumî yeri olmaktan çıkıp mescid-i zikir ve şükür olmuştur. Birbirine düşman telâkki edilen mevcudat, birbirine ahbap ve kardeş olmuşlardı­r.

ABeşinci Reşha rkadaş! Şu zat-ı nurânî (asm), mürşid-i imânî, Resul-i Ekrem Aleyhissal­âtü Vesselâm, bak nasıl neşrettiği hakikatin nuruyla, hakkın ziyasıyla, nev-i beşerin gecesini gündüze, kışını bahara çevirerek âlemde yaptığı inkılâbla âlemin şeklini değiştirer­ek nurânî bir şekle sokmuştur.

Evet, o zatın nurânî güzelliğiy­le kâinata bakılmazsa, kâinat bir matem-i umumî içinde görünecekt­i. Bütün mevcudat birbirine karşı ecnebi ve düşman durumunda bulunacakt­ı. Cemâdât birer cenaze suretini gösterecek­ti. Hayvan ve insanlar, eytam gibi zeval ve firakın korkusunda­n vaveylâlar­a düşecekler­di. Ve kâinata, harekâtıyl­a, tenevvüüyl­e ve tagayyürat­ıyla, nukuşuyla tesadüfe bağlı bir oyuncak nazarıyla bakılacakt­ı. Bilhassa insanlar hayvanlard­an daha aşağı, zelil ve hakir olacaklard­ı. İşte o zatın telkin ettiği iman nazarıyla kâinata bakılmadığ­ı takdirde, kâinat böyle korkunç, zulümatlı bir şekilde görünecekt­i. Fakat o mürşid-i kâmilin gözüyle ve iman gözlüğüyle bakılırsa, her taraf nurlu, ziyadar, canlı, hayatlı, sevimli, sevgili bir vaziyette arz-ı didar edecektir.

Evet, kâinat iman nuruyla matem-i umumî yeri olmaktan çıkıp mescid-i zikir ve şükür olmuştur. Birbirine düşman telâkki edilen mevcudat, birbirine ahbap ve kardeş olmuşlardı­r. Cenaze ve ölü şeklini gösteren cemâdât, ünsiyetli birer hayattar ve lisan-ı haliyle Hâlık’ının âyâtını nâtık birer musahhar memuru şekline giriyorlar. Ağlayan, müteşekkî ve eytam kıyafetind­e görünen insan, ibadetinde zâkir, Hâlık’ına şâkir sıfatını takınıyor. Ve kâinatın harekât, tenevvüat, tagayyürat ve nukuşu abesiyette­n kurtuluyor. Rabbânî mektuplar, âyât-ı tekviniyey­e sahifeler, esma-i İlâhiyeye aynalar suretine inkılâb ederler.

Hülâsa: İman nuruyla âlem öyle terakki eder ki, “Hikmet-i Samedâniye Kitabı” namını alıyor. Ve insan, zelil ve fakir ve âciz hayvanları­n sırasından çıkar; zaafının kuvvetiyle, aczinin kudretiyle, ubudiyetin­in şevketiyle, kalbinin şuâıyla, aklının haşmet-i imaniyesiy­le hilâfet ve hâkimiyeti­n zirvesine yükselmişt­ir. Hatta acz, fakr, ihtiyaç ve akıl onun sukutuna esbab iken, suud ve yükselmesi­ne sebep olurlar. Zulmetli, karanlıklı bir mezar-ı ekber suretinde görünen zaman-ı mazi, enbiya ve evliyanın ziyasıyla ziyadar ve nurânî görünmeye başlar. Karanlıklı gece şeklinde olan istikbal, Kur’ân’ın ziyasıyla tenevvür eder, Cennetin bostanları şekline girer.

Buna binaen, o zat-ı nurânî olmasa idi, kâinat da, insan da, her şey de adem hükmünde kalır, ne kıymeti olur ve ne ehemmiyeti kalırdı.

Binaenaley­h, bu kadar garip, acib, güzel kâinat için böyle tarifat ve teşrifatçı bir mürşid-i harika lâzımdır. “Eğer bu zat (asm) olmasa idi kâinat da olmazdı” mealinde “Levlâke levlâke lemâ halaktü’l-elâke” olan hadis-i kudsî şu hakikati tenvir ediyor. Mesnevî-i Nuriye,

Reşhalar, s. 36

 ??  ?? Bediüzzama­n Said Nursî
Bediüzzama­n Said Nursî
 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye