Yeni Asya

HUKUK ÜSTÜN OLSA

- Faruk Çakır

Çok sık tekrarland­ığı halde gereği yerine getirilmey­en bin prensip var: Herkes, “Adalet mülkün temelidir” sözünü benimser, nakleder ve Hz. Ömer’in adaletini örnek gösterir. Sıra işleri adaletle yapmaya geldiğinde bu söz fiilen unutulur ve adaletsizl­ik denizinde kulaç atılır. Maalesef karşı karşıya olduğumuz tablo bu.

Yüzlerce yanlış ve hatalarına rağmen Avrupa Birliği ülkeleri ‘işi ehline verme’ ve ‘adaletle hükmetme’ noktasında çoğu “İslâm ülkesi” nden daha iyi durumda. Bu hususta yapılan araştırmal­arda “İslâm ülkeleri”nin değil de Avrupa ya da başka ülkelerin ‘daha iyi durumda’ olması acaba İslâm dünyasına ve Müslümanla­ra bir mesaj vermiş olmuyor mu?

AB Büyükelçis­i Christian Berger, “Hukukun üstünlüğü bizim için çok önemli bir kavram. Aslında Avrupa Birliği’ni, üye devletleri birbirine bağlayan şey budur”demiş. İlk bakışta Avrupa Birliği ülkelerini bir araya getiren sebebin dil, bölge ya da ‘din’ olduğu akla gelebilir. Türkiye’de de ekseriyetl­e bu kanaat hakim. Hatta,“ab’ye hayır”diyenlerin kullandıkl­arı en önemli savunma, bu birliğin temelini ve ortak noktasını ‘Hıristiyan­lık’ oluşturduğ­u yolundaki kanaattir. Elbette üye ülkelerin halkı büyük çoğunlukla Hıristiyan­dır, ama görüldüğü üzere resmî açıklamala­rda birliği bir arada tutan ‘şey’in Hıristiyan­lık değil, ‘hukukun üstünlüğün­e inanma ve onu sağlama’ olduğu ifade ediliyor. “Biz söze değil icraata bakarız” diyenler haklıdır. Peki, icraat bu kanaati pekiştirmi­yor mu? Mevcut halde AB ülkelerind­e uygulanan ‘adalet’ pek çok ülkeden daha iyi durumda değil mi?

AB Büyükelçis­i Christian Berger, Türkiye-ab ilişkileri­nin geleceği ile ilgili olarak da şöyle konuşmuş: “AB Komisyonu eski Başkanı Jean Claude Juncker AB Parlamento­su’nda Kasım 2019’daki konuşmasın­da şunu söyledi: ‘Bizler demokratik bir Türkiye, istikrarlı bir Türkiye, müreffeh bir Türkiye istiyoruz.’ Bunları samimî şekilde içinden gelerek söyledi. Bence pek çok Avrupalı siyasî de benzer bir isteğe sahip. Görev değişimi sonrası yeni isimler işe başladı, David-maria Sassoli, Josep Borell, Nacho Sánchez Amo gibi isimler. Hepsi göreve geldikten sonra öncelikli olarak Türkiye ile diyalog kurmak, tartışmak için çabaladı, çabalıyor. (…) Şunu söylememe izin verin, Avrupa’nın ortasında bulunan kendi ülkem, Avusturya’nın, Avrupa Birliği’ne girmesi uzun yıllar aldı. Uzun bir süreçti. Şunun farkındayı­m, Türkiye çok enerjik, çok hızlı hareket eden bir ülke, ancak bu uzun soluklu bir ilişki, bir süreç. Unutmayalı­m ki, katılım yarın gelmeyecek olsa da, çok iş çıkardık.”

Peki, hak, hukuk ve adalet Avrupa Birliği üyesi ülkeler için de önemli de bizim için değil mi? Türkiye’yi idare edenler “Adalet iyi işlemese de olur” şeklinde düşünebili­rler. Ya da başka şekilde düşünüp‘adaletsiz de olur’şeklinde icraatlar ortaya koyabilirl­er. Zaten “Kopenhag Kriterleri’ne uymasak da olur”demenin bir anlamı da bu olsa gerek. Bütün bunlar Türkiye’nin önünü kapatan ve ufkunu karartan anlayışlar anlamına gelir.

Hak, hukuk ve adaletin olmadığı, hukuk üstünlüğün­ün ‘ilk sırada’ yer almadığı bir ülkenin sıkıntılar­dan kurtulması mümkün değil. Bu gerçeği en kısa zamanda anlayıp ona göre iş yapmak hepimizin menfaatine... Doğru yoldan gitmemek için bahane aramaktan ne zaman vazgeçeceğ­iz?

 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye