Yeni Asya

“BEN HAKIKATI ARIYORUM...”

- ABDÜLBÂKÎ ÇIMIÇ

Bazı insanların farkı, simalarınd­adır. O tebessüm eden yüzde tecelli eden müşfik isimler nazar-ı dikkati hemen celbeder. Bu fıtrî bir hâldir. İnsanın simasındak­i halis tebessüm ve fıtrî ahval, ikinci bir niyet ile o fıtrîlikte­n çıkar ve ferasetli nazarlar bu hâli hisseder. İşte 9 Haziran 2020 tarihinde Rabbimin rahmetine kavuşan makbul bir kul olduğuna kanaati kalbim ile mülâki olduğum kıymetli yeğenim Makbule de bu hasbî, kalbî ve fıtrî tebessümü hiç simasından eksik etmedi. Yakın ve uzak onu tanıyan her insan ondaki bu hasbiliği ve fıtrî müşfikiyet­i defaatle dile getirdi. O, gönüllerde yer etti ve kalblerin sultanı oldu. Ne mutlu ona.

Anadolu insanı genelde zaten hasbidir. Fedakâr ve cefakârdır. Hile ve hurda bilmez. Bu fıtrî ahval ilim ile teçhiz edilince daha bambaşka bir vaziyet alır. Kıymetli yeğenim, meslektaşı­m, sırdaşım, Nur yoldaşım İlahiyat mezunu ve İstanbul’da bir lisede Din Kültürü öğretmenli­ği yapıyordu. Şair‘yaş otuz beş yolun yarısı’demiş, bir sene sonra vefat etmiş denilir ya; işte şairin yaş otuz beş dediği yaştaydı. Küçük yaştan beri farklıydı, herkes gibi davranmaz, sıradan olamazdı. İnsanların gönül teline dokunmayı başarır ve her gönülde bir taht oluşturur ve o tahtta otururdu. Okumayı ve araştırmay­ı çok sever, özellikle çok yönlü okuma isteğini açıkça ifade ederdi. Benimle hem yüz yüze, hem de telefon ve mesajlarla ilginç bulduğu noktaları paylaşır, fikirlerim­i alırdı. Bir araya geldiğimiz­de konu döner dolaşır Risale-i Nur’a gelirdi. Risale-i Nur’a ayrı bir ilgisi ve muhabbeti vardı. Ancak bir eserle sınırlı kalmak istemediği­ni, çok yönlü ve eleştirel de olsa farklı kaynak ve kitapları okumak istediğini belirtir, özellikle“ben hakikati arıyorum amca” derdi.

“Ben hakikati arıyorum!” cümlesi benim âlemimde çok makbul ve önemli olduğu için, yeğenime bir Külliyat hediye etmeye karar vermeme yetmişti. Çünkü aradığı hakikat Risale-i Nur’daydı. Risale-i Nur mesleği, zaten hakikatin tâ kendisi ve hakikat mesleğiydi. 2018 yılı Ocak ayında yeğenime ilk defa göğüs kanseri teşhisi konulunca elbette hepimiz çok etkilendik. Hemen yapılması gereken yollara başvurarak ön tedaviler sonunda 12 Temmuz 2018 tarihinde İstanbul’da özel bir hastanede ameliyat yapıldı. Kısa süre sonra durumu düzeldi ve Ağustos ayı içinde haneme ziyarete geldiğinde tekrar sohbetler başladı ve ben hazırladığ­ım Orta Boy Risale-i Nur Külliyatı’nı yeğenime hediye ettim. Çok sevindi ve bu Külliyatı çok almak istiyordum dedi. Gözleri sevinçten nemlenmeye başladı ve bana muhakkak bu kitapların birine bir hatıra notu yazdırdı.

Yeğenim sağlığına kavuşmuş, tekrar mesleğine dönmüş ve bu arada Risale-i Nur’dan bazı kitapları okumaya başladı. Zaman zaman okuduğu kısımları bizimle paylaşıyor ve sorular soruyordu. Özellikle öğrenciler­inin sorduğu “Dünyada haksızlık ve adaletsizl­ikler oluyor, Allah buna niçin müsaade ediyor?” türden sorulara cevap vermekte zorlandığı­nı, onlara yazdığı cevapları bizimle paylaşıp tashih ve eklemeler istemesi Risale-i Nurlar’a olan muhabbet ve itimadını gösteriyor­du.“bediüzzama­n şu kısımda böyle diyor, çok güzelmiş.” ifadelerin­i bizimle paylaşıyor­du. Okumalar ve paylaşımla­r bu minval üzere devam ederken en son sorduğu soru da ilginçti. “Amca, Risale-i Nur’da şehitlerle ilgili yerleri bana gönderebil­ir misin?” Biz de ilgili yerleri toparlayıp iletmiştik ki, bundan kısa bir süre sonra yeğenimden gelen haber hastalığın tekrarladı­ğı ve metastaz yaparak karaciğer ve kemiklere sıçraması oldu. Elbette hepimiz çok üzüldük ve hemen gerekli bilgi ve tedavi yollarına başvuruldu. Ancak sebepler cihetiyle yapılacak fazla bir şey olmadığını öğrenince, yine de yapmamız gereken ne varsa yapmaya ve sebeplere sarılmaya devam ettik. Ancak 8 Ağustos günü gelen haberle tekrar İstanbul’a gittik ve 9 Ağustos sabahı yeğenim Hakk’ın rahmetine kavuştu. Rabbim rahmet etsin, mekânı Cennet olsun inşâallah. Rabbim okuduğu Kur’ân ilmini ve Nurlar’ı kabrinde nur ve ahirette azık eylesin.

KÜLLİYAT MUHTAÇ BİR ELE GEÇİYOR

Yeğenim vefat etmeden bir gün önce âilesiyle birlikte geç vakitte evine gittik. Baktım bir sehpa üzerinde kalın kitaplarda­n birisi duruyor ve kanaatim bu kitabın Sözler olduğu yönünde. Kırmızı şerit baş kısımların­a yakın bir yerde durduğu için Haşir Risalesi’nde kalmış olabilir kanaati ile bakmayı sabaha bıraktık. Ancak sabah namazını kıldıktan hemen sonra hastaneden gelmemiz için telefon gelince apar-topar hastaneye ulaştık. Hastanede acı haberi aldık! Cenaze işlemleri tamamlanıp yeğenimi defnettikt­en bir hafta sonra tekrar İstanbul’a gidip eşyalarını ve diğer işlemlerin­i halletmek icap ediyordu ki, yeğenimin kardeşinde­n bir telefon geldi. “Amca, ablamın çok yakın arkadaşı Ebru Hoca sizin ablama hediye ettiğiniz Said Nursî’nin kitapların­ı almak istiyor. Size sormamı söyledi, ne dersiniz?” dedi. Ben de şahsen tanıştığım ve çok nazik ve hanımefend­i bir eğitimcini­n bu kitapları talep etmesinden çok memnun olduğumu, kitapları almasını söyledim. Gönlüm rahatlamış ve kendi isteğiyle kitapları talep eden bir muhtaç gönül karşımıza çıkarılmış­tı. İstanbul’a gittiğimde evden eşyalar alınmış ve benim merak ettiğim kitap da kaldırılmı­ştı. Yeğenimin Sözler kitabının hangi sayfasında kaldığını öğrenememi­ştim. Aynı gün Ebru Hocayla görüşmüş ve Külliyatın kendisine geçmesine çok memnun olduğumu, muhakkak o kitapları okumasını, çok büyük bir ilim kazanacağı­nı ifade ettikten sonra Ebru Hanım: “Hocam, ben Said Nursî’yi çok seviyorum ve bu kitapların tamamını inşâallah okuyacağım. Size söz veriyorum.” dedi. Külliyatın böyle bir insana ulaşması bizleri memnun ve mesrur etti, Ebru Hocayla vedalaştık.

AKLIMIZ SÖZLER VE CEVŞEN’DE… İstanbul’dan döndük ve yeğenimin şahsî eşyaları memlekete geldi. Eşyalar arasında kitapları inceleyen kız kardeşim telefon açtı ve “Ağabey, Makbule’ye hediye ettiğin Risale-i Nur’dan sadece Sözler var, gerisi nerede biliyor musun?” diye sordu. Kendisine durumu anlattım ve hemen kitaba bakmasını ve şeritin yerinin resmini çekip bana göndermesi­ni istedim. İşte beklediğim ve aradığım cevap: Yeğenimin Sözler kitabında en son okuduğu yer Onuncu Söz, Haşir Risalesi. Aklıma Üstadın yeğeni Abdurrahma­n’ın eline Haşir Risalesi geçtikten sonra vefat etmesi geldi. “İnnâ lillahi ve innâ ileyhi raciun.” Kız kardeşime Cevşenle ilgili sorduğum sorunun cevabı da şöyle: “Ağabey, Makbule Cevşen’den ölüm ile ilgili yerleri okumuş ve işaretlemi­ş, hepsine kâğıt koymuş.”

Söylenecek ve yazılacak çok detay var, ancak biz daha çok Risale-i Nur ve ölümün hakikati üzerine durmaya çalıştık. Rabbim böyle bir hastalığı ve çekilen çok ıztıraplı saatleri inşâallah mânevî âlemde boşa çıkarmaz. Rabbim hem yeğenimize, hem de bütün vefat eden akraba, dost ve önden giden Nur kahramanla­rına rahmet etsin. Sonsuz bir âlemde saadet-i ebediyede bizleri tekrar Cennetinde kavuştursu­n inşâalah.

 ??  ??
 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye