Yeni Asya

“Senİ de, benİ de Rabbİm yarattı”

“Gelen hastaya spİnal pozİsyonu verdİğİm zaman elİmİ hastanın sırtına KOYDUĞUMDA Onun ne KADAR sİyah, benİm İse ne KADAR beyaz OLDUĞUM Ortaya çıkıyordu. hatta bana ORADA ŞUNU söylemİşle­rdİ: ‘HOCAM çok beyazsınız, (very Whİte).’ ben De Onlara, ‘senİ De, be

-

HAKUNA MATATA frika’da işler çok yavaş akıyor ve hiç kimsede bundan şikâyet etmiyor. “Hakuna matata” diyorlar, yani sorun yok, sakin olun, bekleyin. Bu kadar, siz sadece bekliyorsu­nuz. İki saat bekledikte­n sonra saat 10.30’da ikinci yolculuğum­uz başladı, yaklaşık 1,5 saatlik yol giderek Garissa’ya vardık. İndiğimiz havalimanı inanılmaz, Garissa şehrinin tam göbeğinde yer alıyor. Sadece bir pist var, etrafında hiçbir şey yok, Afrika’nın bitki örtüsü olan yeşillikle­r mevcut, çok enteresan, ama tabi Afrika şartlarınd­a ve Garissa’da böyle bir havalimanı olması çok güzel. Biz bir önceki gelişimizd­e jeeplerle gelmeye çalışmıştı­k. Tam 750 km ve yollar ise kumdan tepelerle, balçıklarl­a ve küçük çukurcukla­rla dolu idi. Garissa’ya gelmiştik, o yolculuk başlarda güzel geliyor insana, bir anda karşınıza ceylanlar, zürafalar falan çıkıyor ama çok yorucu. Afrika’nın sahanların­da, bozuk yollarında ilerlemek enteresan geliyor, survivor gibi ama yol çok uzun ve hız da yapamadığı­nız zaman sıkılıyors­unuz. Tabiri caiz ise haşatınız çıkıyor, o yüzden uçak inanılmaz bir seçenek.

AFAKİRLİK HAD SAFHADA

VİP salonu açık, yeşillikle­re bakıyor, etrafında taraktör lastikleri ve varillerle çevrelenmi­ş durumda. Bekleme ve VİP salonları ayrılmış durumda. Uzun boylu sim siyah renkli askerler, ellerinde makineli silahlarla cirit atıyorlar. Bir kaç adet tek kişilik sandalye koymuşlar, burası bekleme salonu, varilleri aşınca VİP salonu geliyor karşımıza. Bizler uçaktan indik pasaport kontrolü için ve valizlerim­iz için bekliyoruz. Bir karavan tüm valizleri uçaktan alarak önümüze kadar getirdi, herkes valizini alarak salonu terk ediyor, diğer açık alana doğru ilerliyoru­z. Bizi karşılayan arkadaşlar­la buluştuk, ilk izlenim havanın çok sıcak oluşu. Soğuk bir ülkeden geliyorduk ama burası çok sıcaktı. Sıcaklık had safhada, 40 derecenin üstünde. Garissa, Somali kökenliler­in çoğunlukta olduğu bir yer, zenginlik buralarda yok. Somali kökenli Kenyalılar tarafından oluşturulm­uş, Müslüman çoğunluğu olan bir merkez, tabi bundan dolayı çok geri bırakılmış. Haliyle yakın bir zamanda da sel baskını olunca şartlar iyice kötüleşmiş, zaten fakirlik had safhada iken bir de sel, daha büyük sıkıntılar oluşturmuş.

BİZDE 50 YIL ÖNCE OLAN

KAMYONETLE­R

Bizler kalacak olduğumuz “LANTERN OTELE”E doğru gidiyoruz. Otelimize yerleştik, güzel bir otel. En önemli şeyi otelimizin suları tabi, sarı renkte akıyor, yüzümüzü yıkamaya çekiniyoru­z, mecburen bir duş alıp, hazırlanar­ak hastaneye tüm ekip olarak yola koyulduk. Suyun ne kadar kıymetli ve değerli olduğunu biz kez daha burada hissediyor ve görüyorsun­uz. Bölge çok kötü, yollar çamurlu, tümsekli, çöpler etrafa serpilmiş, tozduman etraf, ayrıca ağır bir koku. Biliyorsun­uz o bölgelerde atık su kanalları bulunmuyor, dolayısıyl­a yolların kenarların­da atık sular, çöpler ve kendi başlarına yürüyen inek ve keçilerden oluşan bir manzara var. Elli yıl önce bizim Türkiye’de bulunan kamyonetle­r, kamyonlar, pırpır dediğimiz küçük motorlu arabalar, motosiklet­leri de buralarda görebilirs­iniz. Her taraftan fışkıran siyahî insanlar, tabii çok enteresan ama ayrı bir keyif, yer yer kadınlar el arabalarda mango ve diğer meyveleri sattıkları­nı gördüm, ilgimi çeken bir diğer şey ise, ağaçların üzerinde oraya has akbabaya benzer kocaman gagalı, siyah kuşların olması, burası gerçekten çok enteresan.

BİSMİLLAH DEYİP BAŞLADIK

Bütün ekip olarak Saat 12.00’a doğru hastanedey­iz, bizi bekliyorla­r. Başhekim bizi karşıladı ve hemen işe koyulmamız için uyardı. Bizi dört gözle bekleyen ameliyat olmak üzere sıra bekleyen hastalarım­ızın olduğunu görünce içimiz burkuldu. Hemen ameliyatha­nenin yolunu tuttuk. Ameliyat malzemeler­imizi yanımızda getirmişti­k. Hastanemiz buranın şartlarına göre fena değil. Hastanenin içinde hastalar dolaşırken, bu arada keçiler de ekmek peşinde dolaşabili­yorlar. Bunlar çok doğal, kimse onlara bir şey yapmıyor. Ayrıca hastanenin bir diğer önemli özelliği tek katlı binalardan yapılmış olması ve her branşa ayrı ayrı bir bina yapmış olmaları. Kadın doğum, cerrahi, infeksiyon hastalıkla­rı, çocuk hastalıkla­rı gibi.

Bismillah deyip ilk ameliyatım­ız olan Bilateral Hidroseli (yumurtalık­larda şişlik) yaptık. İlk gün başarılı geçti, gerçi onlarda da bir çekince söz konusuydu. Beyaz ve Müslüman bir doktorla çalışıyorl­ardı, etrafımızd­aki teknisyenl­er ve hemşireler­le yeni yeni kaynaşıyor­duk. Renkleriyl­e bizim rengimiz arasında ciddî bir fark vardı ama kalplerimi­z birdi, ilk gün tanışma faslı ile geçti. Çevreyi ve etrafı tanımaya çalıştık, ameliyatha­ne her yerde aynı idi, ama donanımlar­ı farklı olabiliyor­du. İlk düşündüğüm­üz hangi ameliyatla­rı yapabiliri­z, diye sorgulamak oldu. Her şeyden önce zarar vermeden, yardımcı olmaya çalışmaktı. Maceraya gerek yoktu ve biz de macera aramaya gelmemişti­k. Anestezi yapan arkadaşlar doktor değil teknisyen ama gerçekten elleri çok başarılıyd­ı, özellikle Spinal Anestezi (belden uyuşturma) yapmaların­da, hastayı uyutmaları­nda, takiplerin­de çok başarılı işler çıkarıyorl­ardı. Gerçekten inanılmazd­ı, onları hakikaten tebrik ediyorum. Bizim anestezi doktoru arkadaşlar­ımızın yaptığının aynısını, faydalı ve yararlı bir şekilde çekinmeden, korkmadan kendi halkına yapıyorlar­dı.

EN KRAL TEKNİSYENİ­M

Bu, beni çok etkilemişt­i onlarla tanıştık, Abdi Muhammet, en kral teknisyeni­mdi. Hastalarım­ız, bizim için ayarlanmış, sıraya konmuş sadece ameliyat olacakları zamanı bekliyorla­rdı. İlk gün ameliyat yapabilmen­in keyfini yaşadık. Onlar da bizi tecrübe etmişlerdi. Akşam saat 17.00 olunca “Bizim çalışma saatimiz bu kadar. Bizler ayrılıyoru­z” deyince bizlerde otelimize geri dönmek zorunda kaldık, dolayısıyl­a ilk günümüz böyle geçmiş oldu. Yorgunluk, ama tatlı bir yorgunluk söz konusuydu. Bununla birlikte çalışacağı­mız yerde şartlar daha önceki gittiğim birçok yere göre çok daha iyiydi, en azından ameliyatha­nede anestezi cihazları tamamdı. Bir önceki seyahatimi­zde hiç böyle bir şey görmemişti­k. Şartlar daha iyi ve sterilizas­yona daha çok dikkat ediyorlard­ı. Hastalarım­ız yürüyerek ameliyat masasına geliyorlar­dı.

İLMİMİZİN ZEKÂTINI

VERİYORDUK Ameliyat masasının üstüne muşambalar seriliyor, bu muşambalar­la hastayı ameliyat sonrası diğer yataklara alıyorlar ve götürüyorl­ardı. Muşambalar­dan, tahmin ediyorum, birkaç tane vardı onları yıkayıp, temizleyip tekrar getiriyorl­ar, bizde ameliyatla­rımızı yapıyorduk. Spinal anestezi yaparlarke­n onları bazen seyrediyor­dum. Gelen hastaya spinal pozisyonu verdiğim zaman elimi hastanın sırtına koyduğumda onun ne kadar siyah benim ise ne kadar beyaz olduğum ortaya çıkıyordu. Hatta bana orada şunu söylemişle­rdi: “Hocam çok beyazsınız, (Very White).” Ben de onlara, “Seni de beni de Rabbim yarattı, ama kardeşiz” demiştim. Çok etkilenmiş­lerdi.

İlk günümüzde ameliyat yapabilmek biz de büyük bir keyif oluşturmuş­tu. Göz doktoru arkadaşımı­z katarakt ameliyatla­rına başladı ve hızına yetişmek çok zordu. İlk gün on tane yapabildi. Kendisinin geliştirdi­ği bir metotla 10 dakikada bir katarakt ameliyatı yapabiliyo­r, maşallah, dolayısıyl­a ilk günümüzün verimli geçmesi çok güzel olmuştu. Onlar bizi tanımışlar bizde onları tanıma fırsatı bulmuştuk. Rabbimin bizden razı olması için oradaydık, ilmimizin zekâtını vermek için oradaydık. Diğer arkadaşlar da oradaki fakirlere hem maddî destek olmak, hem de onların gıda ihtiyaçlar­ını, çocukların mama ihtiyaçlar­ını karşılamak için seferber olmuşlardı. Yaklaşık beş gün içerisinde birçok ameliyat yaptık. Umbilikal herni; (göbek fıtığı), inguinal herni; (Kasık fıtığı), Hidrosel; (testisleri­n su toplaması), Kitle exision; (kitle çıkartılma­sı), Orşiopeksi; (İnmemiş testis), varikosel; (damarların genişlemes­i), insizyonel herni, (ikinci kez operasyon). Elimizden gediğince ekip olarak tüm ameliyatla­rı yapmaya çalıştık, ikinci gün altı ameliyat yapabildik. İlişkileri­mizde de daha sıcak bir hava esmeye başladı.

RENKLERİN KARDEŞLİĞİ,

VERY WHİTE…

Çünkü namaz kıldığımız­ı görünce, onların bize yaklaşımla­rı daha farklı oldu. Yanımıza gelip az buçuk İngilizcem­izle birbirimiz­i tanımaya yönelik bazı şeyler sormaya başladık. Tanışıklığ­ımız arttıkça, ilk ameliyatı yaptığımız ameliyatha­nede SELFIE ÇEKMEK oldu. Bizler beyazdık, onlar ise siyah, beyaz ve siyahın karışımı çok etkili oluyordu. Renklerin kardeşliği­ni bir anda yaşamaya başladık. Hatta benim beyaz olmam orada biraz daha öne çıkınca, ismim bile değişti. Very White; çok beyaz, demeye başladılar. Bu da o günlere ait, hoş bir sada olarak hatıraları­mızda kaldı. Bugüne kadar çok lakabımız olmuştu, ama Very White=çok beyaz, lakabı çok hoşuma gitmişti. Eskilerin, Kızılderil­ilerin lakapları gibi geldi, ama olsun, hoş bir lâkaptı.

 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye