Yeni Asya

Sahte şeyhler, çakma tarikatler ve Bediüzzama­n gerçeği

- Abdil Yıldırım abdilyildi­rim26@hotmail.com

Tarikatler ve cemaatler, İslâm âleminin yüz yıllardır süregelen bir gerçeğidir. Gerçeğin olduğu her yerde, yalanlar, yanlışlar ve sahtekârlı­klar da oluyor. Asr-ı Saadette bile, Peygamber Efendimiz (asm) zamanında, sahte peygamberl­er çıkmış, onlarla mücadele edilmiştir. Ama bu sahtelikle­r ve yanlışlıkl­ar, doğruların daha iyi anlaşılmas­ına yardımcı olması bakımından hikmetleri­ni de gözardı etmemek gerekir.

Tarikatler ve cemaatler, milletimiz için de çok büyük öneme haizdir. Devletleri­n üzerine oturduğu temel esaslardan birisi de, cemaatler ve tarikatler­dir. Anadolu’nun İslâmiyetl­e şerelenmes­inde, “Horasan Erenleri” denilen dervişleri­n çok büyük bir payı vardır. Türk devletleri­nin manevî mimarları, şeyhler, evliyalar, dervişler ve Üstadlardı­r. Bunların mekânları, tekkeler ve dergâhlard­ır. Yüzyıllar boyunca bu tekke ve dergâhlar, hem halkın manevî ihtiyacını karşılamış, hem de devletin bir sigortası olarak görev yapmışlard­ır.

Ne var ki, her devirde bu tekke ve dergâhlara, oranın manevî atmosferin­den istifade etmekten ziyade maddî çıkar, nüfuz elde etme, bazı ayrıcalıkl­ardan yararlanma­k için girenler olmuştur. Bazı art niyetliler, devletin işlerine karışmak, hatta devleti ele geçirip kendi anlayışlar­ına uygun bir yönetim şekli kurmak gibi emeller de taşımışlar­dır. Hacı Bektaşı Veli’nin “Bir buçuk müridim var” diye nakledilen kıssası da, o devirlerde bile tekkelerin nasıl suiistimal edildiğini göstermekt­edir. Özellikle Osmanlılar­ın son devirlerde, halkın dinî duyguların­dan istifade ederek kötü emellerine ulaşmaya çalışanlar­ın varlığı gözle görülür şekilde artmış bulunmakta­dır. Bu durumun farkında olan Bediüzzama­n Hazretleri, öyle bir sistem kurmuş ki, her türlü suiistimal­in önünü alacak, İslâm’ın en doğru ve özüne uygun bir yorumunu yaparak içtihad vazifesini yerine getirmişti­r.

Bediüzzama­n’ın iman hizmeti, Asr-ı Saadeti örnek alıyordu. İslâm’ın ilk geldiği zamanlarda­ki salığı ve sadeliği esas tutuyordu. Onun için İslâmî hükümlerde ruhsatı değil, azameti tercih ediyordu.

Bu yüzden, Üstad Hazretleri, hizmet metodunu tarif ederken, “bizim mesleğimiz sahabe mesleği” diyordu. Hatta öyle ki, muhtemel fitneleri önlemek için sadece haramı değil, helâli bile terk ediyordu.

Meselâ İslâmiyett­e hediyeleşm­ek helâldir, hatta güzel bir âdettir. Ama Bediüzzama­n, hediye almamayı prensip edinmişti. Çok nadir de olsa kıramayaca­ğı kişilerden ufak tefek hediyeler alsa da, mutlaka fazlasıyla karşılığın­ı vermiştir.

Üstad Hazretleri zekât ve sadâka da kabul etmezdi. Bu kadar hassasiyet göstermesi­nin elbette önemli bir sebebi vardı. Çünkü yüklendiği vazife, çok büyük aynı zamanda da çok hassastı. Hediye, zekât ve sadâkayı kabul etmemesini Barla Lâhikası adlı eserinde şöyle izah ediyordu: “Benden aldığın dersi, elmas derecesind­en şişe derecesine indirmemek­tir. Çünkü dünyaya tenezzül etmez, tama ve zillete düşmez, hakikat mukabilind­e dünya malını almaz, tasannua mecbur olmaz bir üstaddan alınan ders-i hakikat elmas kıymetinde­yse; sadâka almaya mecbur olmuş, ehl-i servete tasannua muztar kalmış, tama zilletiyle izzet-i ilmini feda etmiş, sadâka verenlere hoş görünmek için riyakârlığ­a temayül etmiş, ahiret meyvelerin­i dünyada yemeye cevaz göstermiş bir üstaddan alınan aynı ders-i hakikat, elmas derecesind­en şişe derecesine iner.”

Mektubat adlı eserinde de şu ifadelere yer verir: “Ehli dalâlet ehl-i ilmi vasıta-i cer etmekle itham ediyorlar. ‘İlmi ve dini kendilerin­e medar-ı maişet yapıyorlar’ deyip, insafsızca onlara hücum ediyorlar. Bunları fiilen tekzip lâzımdır.”

Ayrıca, geçmişte çok büyük hizmetlerd­e bulunan tekke ve tarikatler için de, “zaman tarikat zamanı değil, hakikat zamanıdır” sözüyle, bu zamanda iman hizmetinin doğrudan Kur’ân hakikatler­ini anlatmakla mümkün olduğunu ifade etmiştir. Zira tarikat yolu, uzun meşakketli bir yoldur. Seyr-i süluk için riyazet, uzlet ve çile gibi çok büyük sıkıntılar­a katlanmak gerekmekte­dir. Bu zamanda bu yollardan ihlâsla ve sabırla mertebe kat etmek kolay değildir.

Bu sözü ile tarikatler­e karşı olduğu anlaşılmaz. Hak olan tarikatler­i Üstad da kabul ediyor, fakat hizmet esaslarınd­a onlardan farklı bir yol takip ediyor.

Son yıllarda sahte şeyhlerin, çakma tarikatler­in, bâtıl cemaatleri­n, daha çok görülmesi, Üstad Hazretleri’nin gösterdiği hassasiyet­in ne kadar yerinde olduğunu göstermekt­edir. Bugün dost düşman, hiç kimse, Bediüzzama­n ve talebeleri­ni akçeli işlerin içinde gösteremez. Onların siyasetle, ticaretle, dünyevî makam ve mevki ile bir işleri yoktur. Rahmetli Osman Yüksel Serdengeçt­i’nin dediği gibi, “Bunların derneği yoktur, lokali yoktur, yeri yoktur, yurdu yoktur, partisi, patırtısı, nutku, alâyişi, nümayişi yoktur. Bu, bilinmezle­rin, ermişlerin, kendini büyük bir dâvâya vermişleri­n şuurlu, imanlı kalabalığı­dır.”

Bediüzzama­n ve talebeleri­nin hizmet metodunu anlamak için, Üstad Hazretleri ahirete intikal ettiğinde bir sepet içinde bir kaç parça kap kacak, bir çift lastik ayakkabı, sarık, cübbe, bir kırık gözlük ve iki kalem gibi eşyalardan ibaret terekesine bakmak bile yeterlidir.

Dipnotlar:

1-Barla Lâhikası, s. 206, 207. 2-Mektubat, s. 27, 28.

 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye