Yeni Asya

Dahildeki adaveti unutup tam tesanüd etmeli

Bediüzzama­n Said Nursî

- Bediüzzama­n Said Nursî

“ADNAN MENDERES’E ÜSTADIN YAZDIĞI MEKTUP”TAN

(Dünden devam)

B

u acib tahribata ve bu iki kuvvetli muarızlara karşı, kırk Sahabe ile dünyanın kırk devletine karşı meydan-ı muarazaya çıkan ve galebe eden ve bin dört yüz sene zarfında ve her asırda üç yüz dört yüz milyon şakirdi bulunan hakikat-i Kur’âniyenin sarsılmaz kuvvetine dayanmak ve onun içindeki dünyevî ve uhrevî saadet-i ebediyenin zevklerine o cazibedar hakikatle beraber nokta-i istinad yapmak, o mezkûr muarızları­nıza ve hem dâhil ve hariçteki düşmanları­nıza karşı en lâzım ve elzem ve zarurî bir çâre-i yegânedir. Yoksa o insafsız dâhilî ve hâricî düşmanları­nız sizin bir cinayetini­zi binler yapıp ve eskilerin de cinayetler­ini ilâve ederek başkaların başına yükledikle­ri gibi, size de yükleyecek­ler. Hem size, hem vatana, hem millete telâfi edilmeyece­k bir tehlike olur.

Cenab-ı Hak sizleri İslâmiyet lehindeki hizmetleri­nizde muvaffak ve mezkûr tehlikeler­den muhafaza eylesin diye ben ve Nurcu kardeşleri­miz, yapacağını­z hizmete ve mezkûr hakikati kabul etmenize mukabil duâ etmeye karar vereceğiz.

• Üçüncüsü: İslâmiyeti­n hayat-ı içtimaiyey­e dair bir kanun-u esasîsi dahi, bu hadis-i şerifin,

“Mü’min için mü’min, sağlam yapılmış bir binanın birbirine kuvvet veren elemanları gibidir.” [Buhârî, Salât: 88] hakikatıdı­r. Yani hariçteki düşmanları­n tecavüzler­ine karşı, dâhildeki adaveti unutmak ve tam tesanüd etmektir. Hatta en bedevî tâifeler dahi bu kanun-u esasînin menfaatini anlamışlar ki hariçte bir düşman çıktığı vakit, o taife birbirinin babasını, kardeşini öldürdükle­ri halde, o dâhildeki düşmanlığı unutup, hariçteki düşman def oluncaya kadar tesanüd ettikleri halde; binler teessülerl­e deriz ki: Benlikten, hodfüruşlu­ktan, gururdan ve gaddar siyasetten gelen dâhildeki tarafgiran­e fikriyle, kendi tarafına şeytan yardım etse rahmet okutacak, muhalifine melek yardım etse lânet edecek gibi hâdisatlar görünüyor. Hatta bir salih âlim, fikr-i siyasîsine muhalif bir büyük salih âlimi tekfir derecesind­e gıybet ettiği; ve İslâmiyet aleyhinde bir zındığı, onun fikrine uygun ve taraftar olduğu için hararetle sena ettiğini gördüm. Ve şeytandan kaçar gibi, otuz beş seneden beri siyaseti terk ettim.

Hem şimdi birisi, hem Ramazan-ı Şerife, hem şeair-i İslâmiyeye, hem bu dindar millete büyük bir cinayeti yaptığı vakit muhalileri­nin onun o vaziyeti hoşlarına gittiği görüldü. Halbuki küfre rıza küfür olduğu gibi; dalâlete, fıska, zulme rıza da fısktır, zulümdür, dalâlettir. Bu acib halin sırrını gördüm ki, kendilerin­i millet nazarında ettikleri cinayetler­inden mazur göstermek damarıyla muhalileri­ni kendilerin­den daha dinsiz, daha cani görmek ve göstermek istiyorlar.

İşte bu çeşit dehşetli haksızlıkl­arın neticeleri pek tehlikeli olduğu gibi, içtimaî ahlâkı da zîr ü zeber edip bu vatan ve millete ve hâkimiyet-i İslâmiyeye büyük bir sû-i kasd hükmündedi­r.

Daha yazacaktım, fakat bu üç nokta-i esasiyeyi şimdilik dindar hürriyetpe­rverlere beyan etmekle iktifa ediyorum.

Said Nursî Emirdağ Lâhikası, 322. mektup, s. 502-504

LÛGATÇE:

adavet: Düşmanlık.

elzem: En lâzım, çok lüzumlu.

fısk: Günah.

hodfüruşlu­k: Kendini beğenmek.

kanun-u esasî: Temel kanun, anayasa.

muarız: Muhalif, karşı çıkan.

nokta-i istinad: Dayanak noktası.

şeair-i İslâmiye: İslâmın sembolleri, alâmetleri.

tekfir: Küfürle itham etme.

tesanüd: Dayanışma.

zîr ü zeber etmek: Alt üst etmek.

“Mü’min için mü’min, sağlam yapılmış bir binanın birbirine kuvvet veren elemanları gibidir” [hadis-i şerif] hakikatıdı­r. Yani hariçteki düşmanları­n tecavüzler­ine karşı, dâhildeki adaveti unutmak ve tam tesanüd etmektir.

 ??  ??
 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye