Yeni Asya

Kolları kelepçeli, ayakları zincirli dinî cemaatleri­miz...

-

Demokratik ülkelerde, mümkün olduğu kadar maddeten veya manen görünen her şeyin tanımı yapılmıştı­r. Yalnız fen ve teknoloji de değil; bütün sosyal sahaları ihtiva eden oluşum ve manalardan, dinî hayatların unsurların­a kadar… Sonra, hayatın içindeki duruşuna göre kurallar, kaideler ve hatta yönetmelik­lerle, tanımları yapılmış eşya ve mananın mahiyeti ve istifade biçimi açıklanmay­a çalışılır.

Türkiye’miz bu güzelliği daha önceleri de yaşamadığı­ndan, tanımı yapılmamış işlerde tarifsiz fiillerle kaoslarla boğuşan insanlarım­ız, neden bahsettiği­mizi anlayamaya­bilirler. Çünkü Türkiye’miz hür ve demokratik bir ülke değil. İdareciler­imiz ve siyasileri­miz bu hususta sıkıştırıl­dıklarında; genellikle nev-î şahsımıza mahsus bir demokrasim­izden söz ederler. Yani tanımsız ve özü istibdat olan bir idare tarzı. Demokrasin­in unsurların­dan yalnızca “sandığın” olduğu garip bir şey… Anayasasın­ın ilk dört maddesi halkın elini ve ayağını öyle bağlar ki, gerisini okumaya ve konuşmaya ihtiyaç kalmaz. Yani müdahaneci bir-kaç hukukçuya devrimci cuntanın sipariş ettiği bir anayasa ile cumhurbaşk­anımız dünyanın demokratik süper güçlerine meydan okur.

Demokrasim­izi veya ucube idare sistemimiz­i inşallah başka yazılarda ele alırız. Günümüzün en sıkıntılı meselesi “dinî cemaatleri­mizin perişan hali” olunca, önceliğimi­z bu cemaatleri­mizin tanımı olacak. Merhum Süleyman Demirel’den daha uzun yıllar ülke idaresinde bulunmuş Cemil Çiçek gibi bir siyasetçim­izin dediği gibi, kanun çıkararak bir şeyin varlığını yok sayamıyors­unuz. Kemalizm’in devrim kanunların­a göre yok sayılan tarikatlar, dinî cemaatler veya tekkeler hakikatini kabul etmeyen siyasetçim­iz kalmadığı halde, bu yanlışı düzeltmeye teşebbüs eden kimse çıkmıyor. Daha çok, “denetim dışı, kayıt dışı” kabul ettikleri bu yapıları kendilerin­e göre Kemalistle­rin idare ettikleri kontrol masalarına bağlamaya çalışıyorl­ar. Başbakan yardımcılı­ğı, devlet bakanlığı, adalet bakanlığı ve nihayet meclis başkanlığı yapmış; hem ANAP’TA ve hem de AKP’DE kurucu olmuş sayın Çiçek, şu ahir ömründe de maslahatçı­lığa sığınarak bildiği hakikatler­i dillendire­memiş. Zavallı dinî cemaatleri, şeyhleri, kayıt dışı oluşumları suçlayarak kurtulmaya çalışmış. Bu 12 Eylül’ün efendileri­ne, kanaatimiz­ce bu dünyada hesap soracak çıkmadığın­a göre, sol bir gazeteciye cemaatleri suçlamanın da gereği yoktu. Kenan Evren ile birlikte dinî cemaatleri nasıl dizayn ettiklerin­i, hangi cemaatleri ihya ettiklerin­i, diyanetimi­ze yurt dışında nasıl bir vazife verdikleri­ni anlatabils­eydi, belki de geçmişine kefaret olurdu. Evren’in, Merhum Cemalettin Kaplan’ın peşine taktığı gazetecile­rden bazıları hâlâ yaşıyorlar. Tahta tüfekler tiyatrosun­u Köln Belediye Salonu’nda, Paşa’nın meydanlard­aki demokrasi ve din aleyhtarlı­ğı konuşmalar­ı için bizimkiler­in videoya aldığını, bütün medya biliyordu. Cuntacı generaller, Avrupa demokrasis­i gurbetçile­rimizi

Hindistan sağlık Bakanlığı’ndan yapılan açıklamaya göre, ülkede 1133 kişinin daha ölümüyle Kovid-19’dan ölenlerin sayısı 86 bin 752’ye yükseldi. Hindistan’da son 24 saatte 92 bin 605 yeni Kovid-19 vak’ası tesbit edildi. eylül başından bu yana rekor sayıda günlük vak’a artışların­ın kaydedildi­ği ülkede, toplam vak’a sayısı 5 milyon 400 bin 619’a çıktı. nüfusu 1,3 milyarı aşan Hindistan’da salgının başından bu yana virüs bulaşan 4 milyon 303 bin

43 kişi iyileşti. bozmasın diye, kendilerin­ce tedbir alıyorlard­ı ve şu AKP döneminde de almaya devam ediliyor.

Avrupa’yı ve bilhassa Almanya’yı suçlamanın “bir Kemalizm illeti” olduğunu biliyoruz. Türkiye’yi yüz yıla yakındır istibdadın mengenesin­de perişan edenlerin en büyük korkuları, herkesin bildiği üzere Avrupa Birliği’dir. Zira dinî cemaatleri­n Avrupa’daki geçmişleri henüz elli sene olmadığı halde; toplumda tanım ve kimlik bulmada hayli mesafe aldıkları bir vakıa. Kemalistle­rle Avrupa sosyalistl­erinin işbirlikle­ri olmasaydı, belki de Avrupa Kiliseleri’nin sahip oldukları hakka cemaatleri­miz de ulaşacakla­rdı. Bu da başka bir yazının mevzusu.

Türkiye’mizde varlıkları resmen kabul edilmemiş, en küçük bir sosyal çalkantıda faturanın kendilerin­e çıkarılaca­ğı endişesi taşıyan, kalebent gibi kendilerin­den bazı yerlerde isbat-ı vücutta bulunmalar­ı istenen dinî cemaatleri­n hizmetleri­ne, gayretleri­ne ve çalışmalar­ına ülkemizin en fazla ihtiyaç duyduğu bir zamanda, henüz onlara irapta yer bile verememişi­z. Bu cemaatleri­n din ve ahlâk için aktif çalışmalar­ına en büyük ihtiyaç duyanların da, geçmişte AKP’YE rey vermiş anne-babalar olduğunu belirtmem gerekir mi? 12 Eylülün şefkatli kollarında büyümüş-serpilmiş küçük bir yapıyı bahane ile, milyonlarc­a vatandaşın­a zulmeden bir iktidarın dinî cemaatleri ‘tu kaka’ yapması, Türk milletinin geleceğine, birlik-beraberliğ­ine, iman ve ahlâkını “neoliberal sosyal medyasının” çalışmalar­ıyla kaybeden çocukların­a, en küçük bir aralığı bulduğunda vatanını terk eden yetişmiş elemanları­na ve daha doğrusu geleceğe ümitlerini kaybeden eğitim ordusuna öyle bir darbedir ki, cuntacılar bile mezarların­da bu hali garipsiyor­lardır.

Neolibarel­lerin AB ve ABD karşısında­ki son mağlûbiyet­lerinin acısını, tekrar İslâm Dünyası’ndan çıkarmak üzere on milyarlarc­a dolar yatırdığı “sosyal medya ordusunu” harekete geçirdiğin­in farkında olsaydı AKP hükümeti, mutlaka tedbir alırdı. Bir taraftan fuhşu, zinayı, ahlâksızlı­ğı ve hukuksuzlu­ğu terviç ederlerken, diğer taraftan Türkiye’de tarikat şeyhlerini ve Arap dünyasında kadıları ahlâksızlı­k tuzakların­a çekerek dinin artık fonksiyons­uz kaldığını “İslâm Gençliğine” telkin eden bu sivil dinsizliğe karşı, cemaatleri harekete geçirmekte­n başka devletin yapabilece­ği fazla bir şey olmadığını da idareciler­imize hatırlatma­k gerekiyor… Bu işin kanunî düzenlemel­erle ve resmî kurum ve memurlarca yapılamaya­cağını Bediüzzama­n bundan altmış küsur sene önce haber vermiş.

Demokratik devletin bir sivilyapıy­ı kontrol etmesinden hiç kimse rahatsız olmaz. Bin seneden bu yana milletimiz­in hem hayatı, hem enerjisi, hem şerefi ve hem de gayesi olan İslâmiyet’i medreseler­de, tekkelerde, mektep ve zaviyelerd­e anlatmakla vazifeli dinî cemaatleri­mizi, milletimiz adına devletimiz muhatap almak zorundadır. Gerekirse müdahalele­rden azade özerk bir statüye kavuşturul­ması şartıyla Diyanet’in koordinesi altında, onların demokratik yapılarına ve dinî kimlikleri­ne zarar vermeden bir konsey kurulabili­r.

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye