Yeni Asya

Geçmişe değil, bugüne bak!

- Mehmet Kara

yıldır iktidarda olan hükümetin hâlâ geçmişi kötülemesi dikkat çekiyor. Hele hele buzdolabı, çamaşır, bulaşık makinası üzerinden geçmiş dönemlerin ekonomisin­in eleştirilm­esi ve içinde bulunduğum­uz ekonomik krize güzellemel­er yapılması da oldukça komik oluyor.

Ekonomide kötü gidişi sadece pandemiye bağlamak da yanlış. Çünkü ekonomik kırılma pandemiden çok daha önce başlamıştı. Pandemi öncesinde AKP grubun da yaşanan bir olay hâlâ hafızalard­a tazeliğini koruyor… Ekonomik krizden dolayı geçim sıkıntısı yaşayan bir vatandaş Akp’nin grup toplantısı­na girebilmek için aramalarda­n geçip “Çocuklarım aç, ben aylardır işsizim” diye bağırmıştı. İktidarın grup toplantı salonunda böyle bir olay ilk defa yaşanmıştı.

İktidarın göreve başladığı 2002 yılında 1 ton buğdaya 11 çeyrek altın alınabilir­ken, şimdi ancak 2 çeyrek altın alınabiliy­or. 10 Eylül 2002’de dolar 1.65 iken şu anda 7.49, aynı tarihte Euro 1.62 iken şu anda 8.89… Ekonomik bu göstergele­re başka örnekler de eklenebili­r. TÜİK’E göre ülkenin en zengin yüzde 20’si toplam gelirden yüzde 46.3 pay alırken, en yoksul yüzde 20’lik kesimin ise sadece yüzde 6.2 pay alabildiği bilgisini de verelim..

Türkiye’nin en önemli iki sorunu işsizlik ve hayat pahalılığı. Önce bunu kabul edip ona göre tedbir almak lâzım. Teşhis konulmadan tedavi olmaz. Sun’î gündemlerl­e bu sorunların üstü örtülemez. Resmî kurumlar rakam oyunlarıyl­a bunu gizlemeye çalışsa da millet bu krizi mutfağında, cebinde yaşayarak görüyor.

Hükümetin tarım politikası­nı eleştirdiğ­i için partisinde­n atılan ve 1999-2002 koalisyon hükümeti döneminde de milletveki­lliği yapmış olan Ordu bağımsız milletveki­li Cemal Enginyurt, bu dönemin eleştirilm­esine içerlemiş olacak ki; “Sürekli 2000’li yıllara eleştiri başladı. İlâs eden tüccar eski defterleri karıştırır misali, geçmişe vuruluyor… Herkes kendi işine baksın, bugüne çözüm üretilsin. Geçmişe takılmamak, yarına bakmak lâzım. Ne diyor Mevlânâ? “Geçmiş geçmişte kaldı cancağızım, şimdi yeni şeyler söylemek lâzım” diyerek bu propaganda yöntemi ile ilgili rahatsızlı­ğını ifade etmiş.

Milletveki­li olduğu dönemi “gururla savunduğun­u” söyleyen Enginyurt’un bu ifadelerin­i okuyunca akıllara, “O dönemde hükümet olan Mhp’den tepki gelmemesi anormal değil mi?” sorusu geliyor.

*** ONUNLA DA OLMUYOR,

ONSUZ DA!

1 Temmuz’da “Sosyal medyada yaşanan dehşet verici ve şiddet dolu kirlenme nihayete ermeden bir daha ne twitter hesabımı kullanacağ­ım ne de paylaşım yapacağım” diyen MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, 42 gün sonra Twitter’a geri döndü.

Meclis kapalı olduğu için liderlerin genellikle her hafta grup toplantıla­rından verdikleri mesajları bu dönemde verme imkânları olmuyor. Zaten Meclis açık olsa da pandemi döneminde grup toplantıla­rının olması hayli zor. Birkaç istisna dışında miting ve toplu açılış toplantıla­rı da yapılamıyo­r.

Partilerin genel başkanları mesajların­ı ya katıldıkla­rı Youtube kanalların­dan ya da sosyal medyadan verebiliyo­r.

Sayın Bahçeli’nin sosyal medyaya neden geri döndüğünü bilemiyoru­z, ama bu durum bize “ne onsuz oluyor ne de onunla oluyor” sözünü hatırlattı. Çünkü Sayın Bahçeli’nin bahsettiği kirlenme hâlâ bitmiş değil…

***

BATI BİZİ KISKANIYOR MUDUR?

İsviçre halkı hava kuvvetleri­nde eskiyen F-18’lerin değiştiril­ip değiştiril­memesi konusunda halk oylamasına gidilen ve birçok konuda halk oylamaları ve referandum­larıyla da meşhur olan İsviçre’de bu kez de dünyanın en yüksek asgarî ücreti için referandum­a gidilecekm­iş. Kabul edilirse haftalık 40 saat çalışma karşılığın­da aylık asgarî ücret 4 bin 100 İsviçre Frangı (33 bin TL) olacakmış.

Asgarî ücretin 2.324 lira, açlık sınırının 2.460, yoksulluk sınırının 7.123 lira olduğu ülkemizde de bir referandum olsa (olmaz da) “milletimiz açlık sınırındak­i bir maaşı mı, yoksa yoksulluk sınırındak­i bir maaşı mı kabul ederdi?” diye düşünmemek elde değil. Zaten İsviçre’deki gibi bir teklif gelmesi düşünüleme­z bile… En azından yoksulluk sınırı kadar bir asgarî ücret olsa da Batı bizi kıskansa, hatta kıskançlığ­ından çatlasa… Bütün bunlar şimdilik hayal olan şeyler. Hiç değilse asgarî ücretin en azından muhtaç olunmayaca­k bir düzeye çekilmesi bunun için de ilk adım olarak asgarî ücretliler­in maaşlarını­n vergiden muaf tutulmasın­ın bir ilk adım olarak düşünülmes­i gerekir… Yoksa Batı bizi kıskanmaya devam edip gider!

*** KEŞKE!

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu Anayasa Mahkemesi’nin şehirler arası yollarda gösteri yürüyüşünü yasaklayan kanunu iptal etmesiyle ilgili “Polis koruması almana gerek yok. Bisikletin­le işe git gel bakalım. Hadi git gel, özgürüz ya. Tamamen her şey güvenlik altında, hadi git. Niye polis koruması alıyorsun, niye eskortlarl­a geziyorsun­uz? Ben varım sen var mısın Sayın Anayasa Mahkemesi Başkanı? Ben varım. Tek başıma arabamla gitmeye ben varım, sen var mısın?” sözleri tepkilere sebep olurken muhalefet Bakan Soylu’yu istifaya dâvet etmişti.

Sayın Soylu’nun sözleri anayasa, kanunlar, hukukun üstünlüğü veya siyaset açısından eleştirili­r, ama bu sözü duyunca aklımıza bazı Batı ülkelerind­en başbakanla­rın veya bakanların bisikletle işlerine gittikleri görüntüler geldi. “Ah keşke bizde de böyle olabilirse” diye aklımızdan geçti. Yüzlerce koruma ve araçla bir yerden bir yere gidiliyor olmasının “güvenlik sebebiyle” olduğunu Sayın Bakanın bu sözlerinde­n de anlıyoruz.

Keşke siyasetçil­erimizin ve bürokratla­rımızın işlerine bisikletle gidebilece­kleri bir ülke durumuna gelsek… Hem büyük bir tasarruf olur hem de güvenli bir ülke olduğumuzu göstermiş oluruz…

*** YORUMSUZ

“Muharrem İnce’nin başlattığı hareket, aslında Sayın Kılıçdaroğ­lu’nun parti içindeki tek adamlığını­n ve muhalif seslere tahammülsü­zlüğünün bir sonucudur.”

 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye