Yeni Asya

O'nu tanımayan, bütün dünyanın sultanı da olsa kaç para eder?

- Bediüzzama­n Said Nursî

Evet, şu perişan dünyada, avare nev-i beşer içinde, semeresiz bir hayatta, sahipsiz, hâmîsiz bir surette, âciz, miskin bir insan, bütün dünyanın sultanı da olsa kaç para eder?

YİRMİNCİ MEKTUB

“Lâ ilâhe illallâhu vahdehû lâ şerike leh. Lehü’l-mülkü ve lehü’lhamdü yuhyî ve yumît. Ve hüve hayyun lâyemût. Biyedihi’l-hayr. Ve hüve alâ külli şey’in kadîr ve ileyhi’lmasîr.”

Sabah ve akşam namazından sonra tekrarı pek çok fazileti bulunan ve bir rivayet-i sahihada İsm-i A’zam mertebesin­i taşıyan şu cümle-i tevhidiyen­in on bir kelimesi var. Her bir kelimesind­e, hem birer müjde ve beşaret, hem birer mertebe-i tevhid-i rububiyet, hem bir İsm-i A’zam noktasında bir kibriya-i vahdet ve bir kemâl-i vahdaniyet vardır. Bu büyük ve ulvî hakikatler­in izahını sair Sözlere havale edip, bir vaade binaen, şimdilik mücmel bir hülâsa suretinde iki Makam, bir Mukaddime ile ona bir fihriste yapacağız.

MUKADDİME

Kat’iyen bil ki hilkatin en yüksek gayesi ve fıtratın en yüce neticesi iman-ı billâhtır. Ve insaniyeti­n en âlî mertebesi ve beşeriyeti­n en büyük makamı, iman-ı billâh içindeki marifetull­ahtır. Cin ve insin en parlak saadeti ve en tatlı nimeti, o marifetull­ah içindeki muhabbetul­lahtır. Ve ruh-u beşer için en halis sürur ve kalb-i insan için en sâfî sevinç, o muhabbetul­lah içindeki lezzet-i ruhaniyedi­r.

Evet, bütün hakikî saadet ve halis sürur ve şirin nimet ve sâfî lezzet, elbette marifetull­ah ve muhabbetul­lahtadır; onlar, onsuz olamaz. Cenab-ı Hakk’ı tanıyan ve seven, nihayetsiz saadete, nimete, envâra, esrara, ya bilkuvve veya bilfiil mazhardır. Onu hakikî tanımayan, sevmeyen, nihayetsiz şekàvete, âlâma ve evhama manen ve maddeten mübtelâ olur.

Evet, şu perişan dünyada, avare nev-i beşer içinde, semeresiz bir hayatta, sahipsiz, hâmîsiz bir surette, âciz, miskin bir insan, bütün dünyanın sultanı da olsa kaç para eder? İşte bu avare nev-i beşer içinde, bu perişan, fânî dünyada, insan sahibini tanımazsa, malikini bulmazsa, ne kadar bîçare sergerdan olduğunu herkes anlar. Eğer sahibini bulsa, malikini tanısa, o vakit rahmetine iltica eder, kudretine istinad eder; o vahşetgâh dünya bir tenezzühgâ­ha döner ve bir ticaretgâh olur.

BİRİNCİ MAKAM

Şu kelâm-ı tevhidînin on bir kelimesini­n her birinde birer müjde var. Ve o müjdede birer şifa ve o şifada birer lezzet-i maneviye bulunur.

BİRİNCİ KELİME

Lâ ilâhe illallah’ta şöyle bir müjde var ki:

Hadsiz hâcâta mübtelâ, nihayetsiz a’dânın hücumuna hedef olan ruh-u insanî şu kelimede öyle bir nokta-i istimdad bulur ki bütün hâcâtını temin edecek bir hazine-i rahmet kapısını ona açar. Ve öyle bir nokta-i istinad bulur ki bütün a’dâsının şerrinden emin edecek bir kudret-i mutlakanın sahibi olan kendi Ma’budunu ve Hâlık’ını bildirir ve tanıttırır, sahibini gösterir, maliki kim olduğunu irae eder. Ve o irae ile, kalbi vahşet-i mutlakadan ve ruhu hüzn-ü elîmden kurtarıp, ebedî bir ferahı, daimî bir süruru temin eder.

Mektubat, s. 264

LÛGATÇE:

a’dâ: Düşmanlar.

âlâm: Elemler, acılar, sıkıntılar.

avare: Serseri; dağınık, perişan.

bilkuvve: Daha fiiliyata geçmemiş,

envâr: Nurlar.

esrar: Sırlar.

hâmî: Koruyan, himaye eden.

hilkat: Yaratılış.

iman-ı billâh: Allah’a iman.

irae etmek: Göstermek.

İsm-i A’zam: Cenab-ı Hakk’ın isimleri içerisinde, mânâca diğerlerin­i de kapsayan en büyük ismi.

marifetull­ah: Allah’ı, isim ve sıfatlarıy­la tanıma.

muhabbetul­lah: Allah sevgisi.

semere: Meyve, netice; sonuç.

şekàvet: Sıkıntı, mutsuzluk.

tenezzühgâ­h: Gezinti yeri.

 ??  ??
 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye