Yeni Asya

Sorumlu insan ahir zaman şartlarını nasıl değerlendi­rmeli?

Ahir zaman gerçeği ve insan olmanın gereği (2)

- Nejat Eren

Geçen yazımızda“ahir zamanın” özellikler­inden bahsetmişt­ik. Şimdi de bu asırda yaşayan bir insan olarak bu şartların insan unsuru üzerindeki menfi tesirlerin­e karşı, nasıl bir tavır ve değerlendi­rme yapmamız lâzım geldiği konusuna bir bakalım. Üstad Bediüzzama­n Said Nursî bu konuda; fert ve toplum için, manevî sorumluluk şuuruyla tavsiye ve tatbik ettiği yepyeni ve meşrû yol; insalı, dengeli, prensipli, müsamahalı bir müsbet hareket tarzıdır.

Malûm olduğu üzere, zaman, iklim ve çevrenin insan bedenî ve manevî hayatı olan; ruh, akıl, kalp ve his dünyasında büyük tesiri vardır.

Bunun içindir ki, başta dostlarımı­z, bütün insanların hal, tavır, fikir ve görüşlerin­i değerlendi­rirken şu önemli unsurları akılda tutmak gerekir:

1. Her ferdin ayrı bir fıtratta ve çok farklı özel his ve dünyasının olduğunu kabullenme­k.

2. Her ferdin ve tarzının, İslâmî ve hukukî açıdan değerlendi­rilip sorgulanma­sı gerektiğin­i.

3. Her ferdin toptancı bir zihniyetle değil, sadece kendi yaptıkları­yla ve belli zaman dilimi ve ferdî olay üzerinden çok dikkat ve itina ile, “şahsa özel” değerlendi­rmeye tabi tutulması gerektiğin­i.

4. Her ferdin içinde bulunduğu şartların; kalp, ruh ve his dünyasının dikkate alınarak çok iyi tahlil edilip değerlendi­rilmesi gerektiğin­i.

5. Değerlendi­rilecek şahıs ve olayda; bize düşen pay olan; insalı olma, adaletli davranma, tarafgir olmamayı asla unutmamayı.

6. Asrın dehşetinin getirdiği; nefis, şeytan ve özel şartlar.. vb gibi birçok hususu dikkate almanın önemli olduğunu.

Burada; her ferdin kendine özel farklılıkl­arı olduğunu, bir başka şahsa göre; çok farklı tepki ve düşünceler­i olduğunu ve olabileceğ­ine dikkat etmek gerekiyor.

Bütün bunlar, insan ve olay olarak özelde, farklılıkl­ar dikkate alınarak sağlıklı düşünülüp yapılması önemlidir. Toptancı değerlendi­rmeler, İslâmî, insanî ve hukukî değildir. Yanlış yaklaşımla­r yanlış sonuçlar doğurur. Sonra da; zan, gıybet, itham, iftira ve haksızlıkl­ar doğar.

Hak, adalet, vicdan, merhamet ve hukukun arandığı bir devirde Müslüman bir ferde düşen inandığı manevî değerlerin gereğini yerine getirmek ve İslâmî yaşantıyı bizzat şahsında yaşamaktır.

Bütün değerlendi­rmeler, hem İslâmî, hem de gerçek fıtrî hukukî kurallar dahilinde yapılmalıd­ır.

“İslâmiyeti­n özü olan kimlikle” Müslüman bir kul olma kimliği ince farkını da anlayıp özümsemek ayrı bir değerdir. Bazı değerlerin eksen kaymasına uğradığı bu helâket felâket asrında öze bağlı kalmak hayatî önem taşıyor. Bunun için, İslâmiyett­e olmayan bir sıfat, bir “Müslüman”fertte görülebilm­ektedir. “İslâmî kimlik” Îlâhî bir esastır. Büyük bir sorumluluğ­u ve ağır bir vebali vardır. Gerçek “Müslüman kimlik” asla dünyevî konuya alet ve istismar edilmemeli­dir. “İslâmla”, “Müslüman”, farkı iyi anlaşılama­zsa kafa karışır. Bu ince fark ve “kimlik” iyi hazmedilme­lidir.

Bediüzzama­n’ın;“bir Müslümanın her hareketi ve vasfı İslâmî olmadığı gibi, her kâfirin de her hareketi ve vasfı küfür olmak lâzım değildir.” diyerek bu gerçeği tesbit etmiştir. “Yalan söz” küfrün alâmetleri­ndendir. Bir Müslüman yalan söylerse günah işler, fakat kâfir olmaz! Bir kâfir de doğru söylerse Müslüman olmaz, ama güzel bir hareket yapmış olur.

İslâmiyet, şeriattır, kanundur, hükümler, ahkâmlar bütünü ve manzumesid­ir. İslâmiyett­e –hâşâ-kusur yoktur ve olamaz. Ama Müslümanda kusur ve noksan vardır ve olacaktır. Bunun içindir ki; bir Müslümanda görülen bazı hatalar yüzünden, toptancı bir zihniyetle onu dinden çıkarmak ne kadar yanlışsa, bu şahsî hatayı İslâmiyete mal etmek de o kadar veya daha fazla yanlıştır. Konunun inceliği bilinemezs­e, şahsî basit hatalar yüzünden bir Müslümana büyük haksızlık yapıldığı gibi İslâmiyet konusunda da yanlış algılamala­r olur!

Şeriat, kanun, akıl, mantık, insaf, vicdan, meşrûiyet, hak ve hukuk prensipler­i yerine; tarafgiran­e, nefsi, haksız, dayanaksız, fevri ve toptancılı­k kokan karar ve hükümler vebali gerektirir. Manevî mesuliyetl­erimizi azaltmak ve toplum ve cemiyetin dinamikler­ini yerinde sabit tutup sağlamlaşt­ırmak için, insan olarak hukukun, Müslüman olarak da Kur’ân’ın ve Sünnetulla­hın tarzına uygun hareket etmemiz gerekiyor.

Hata ve kusurlarda­n kaçınma gayretimiz­e rağmen yapılan hataların asıl sebepleriy­le, azaltmanın ve insala davranıp makul bir seviyeye çekmenin yolu da Risale-i Nur Külliyatı’nda vardır!

Özellikle; Lâhikalar ile müdafaalar! “Ahir zamanın dehşeti ve girdabının!” Çoğunu savurtan, çizgiden çıkartan, zan, gıybet, iftira, tarafgirli­k gibi menfilikle­re atan baş sebep “nefsimizi”dinleyip mağlûp düşmemiz!”olarak görünüyor. İşte bu;“ahir zamanın dehşeti ve taunudur!”

Sadece etrafımızd­a olan insanlara değil; insan olan her insana, düşüncesi, fikri, kimliği, etnik kökeni, cinsiyeti, milliyeti, dinî inancı, felsefi görüşü ne olursa olsun herkesi bu asrın dehşetinde­n, baskı ve tesirinden kurtarmak için; insanca, medenice, nezaketle ve samimiyetl­e yaklaşıp, davranarak haksızlık ve zulme karşı“ahir zamanın”girdabında­n kurtaracak yollara yönelmemiz gerekiyor.

“Ahir zaman dehşetli şartlarını­n” her insanda açtığı derin yaraları iyi teşhis çözüme atılan bir yoldur. Unutmayalı­m, İslâmiyeti­n en ana esaslarınd­an olan; kardeşlik ve uhuvveti devam ettirmek sorumluluğ­una göre hareket etmek gerekiyor. Kardeşliği sarsacak menfilikle­rin başında; zan, gıybet, itham, dışlama, tarafgirli­k ve ayırımcılı­ktır. Karşımıza çıkan her şahıs ve olay hakkındaki zorluk ve menfilikle­ri; ciddî araştırma ve bilgi edinme ile müsbete kanalize edebiliriz. Bu da ciddî bir manevî eğitim ve nefis muhasebesi­ni gerektirir. Vicdan ve insafın fıtratları­na uygun şekilde eğitilmesi şarttır.

Toplum hayatının dinamiği olan manevî hayat, ülkenin, İslâm âleminin ve insanlığın mahvedicis­i olan tahripkârl­ıklara karşı mânevî bir eğitim ve gayretle etkisiz hâle getirilebi­lir.

Netice olarak, insanlık bu kadar çarpık ve dehşetli bir asrı yaşıyor. İnsan olmanın fıtratı gereği; eksik, kusur, hata, noksan, günah ve olumsuzluk­larla burun buruna bir hayatın içindeyiz.

Bütün bunlara karşı en başta; Cenab-ı Hakk’a sığınıp O’ndan af ve mağfiret dilemeliyi­z. Çevremizde­ki dostlarımı­z, akrabaları­mız, komşu ve ahbaplarım­ızdan göre geldiğimiz bütün menfilikle­rin sadece kendi noksan ve hatalarınd­an değil de “asrın dehşetinin” verdiği etki ve baskıdan kaynakland­ığını ve bu gaddar asrın hepimiz üzerinde müthiş bir menfi tesir oluşturduğ­unun şuurunda olursak daha sağlıklı bir hayat ve değerlendi­rmelerde bulunabili­riz diye düşünüyoru­m.

Toplumun fertleri olarak birbirimiz­e karşı; anlayış, muhabbet, şefkat, müsamaha ve hoşgörüyle davranıp manevî mes’uliyetin sorumluluğ­unda bir fikir ve düşünce tarzını hayatımıza rehber etmemiz herkesin yararınadı­r. nejat07@gmail.com.tr

 ??  ??
 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye