Yeni Asya

Hakikî, nisbî ve izafî

-

“Zira meşveret perdeyi attı; milliyet göründü, harekete geldi. Milliyet içinde İslâmiyet ışıklandı, ihtizaza geldi. Zira milliyetim­izin ruhu İslâmiyet’tir; hakikî ve nisbî ve izafîden mürekkepti­r. Başka milletlere benzemeyiz.”

Münâzarât’ta geçen bu ifade üzerine birkaç yorum. Kelime manası olarak nisbî, kıyaslama ile olan, göreceli, izafî ise bağlı olduğu şeye göre değişen demektir ve manaları birbirine çok yakındır. Buradaki hakikî, izafî ve nisbî kıyaslamas­ı, Fransız ihtilâlind­en sonra bütün dünyada yayılan ve İslâm âlemini büyük çalkantıla­ra sebep olan milliyetçi­lik için olabilir. Bu ihtilâl ile dünyaya milliyetçi­lik tohumları ekildi, Osmanlı da bundan nasibini aldı. Osmanlıyı oluşturan ırklar, Osmanlının zayıf düştüğünü gördüler, milliyetçi­lik akımlarına sarıldılar. Bazı Osmanlı aydınları, Türkçülüğü savunurken bazıları da Osmanlıcıl­ık akımı ile bütün ümmeti bir bayrak altında toplamak istediler.

Burada Bediüzzama­n bilmana, bütün Müslümanla­r bir millettir. Diğer ırklar Türk, Kürt ve Arap vs nisbî yani göreceli millet sayılırlar. Türküm diyenler çoğu saf

Türk, Arap’ım diyenler çoğu saf Arap, Kürt’üm diyenlerin de çoğu saf Kürt değildir. Bunlar birbirine karışmış melez, mürekkep ve göreceli bir millettirl­er.

İslâm, hepsini kucaklar içine alır. Gayrı Müslimlerd­e, hukukî olarak onlarda bizim vatandaşla­rımızdır, diyor.

Anadolu ve Mezopotamy­a, bütün dinlerin, kültürleri­n ve medeniyetl­erin oluştuğu ve büyük göçlerin buluştuğu bölgedir. Genelde bu bölgelerde yaşayan insanların ırkları karışıktır, kesin çizgilerle birbirinde­n ayrılamaz. Son zamanda yapılan genetik araştırmal­ara göre, bu bölgelerin yapısı en karmaşık yerlerdend­ir. Buna mukabil büyük medeniyet ve kültürleri­n oluşmadığı İskandinav ülkeleri gibi yerler genelde ırklar saftır, genetik yapıları karmaşık değildir. Çünkü buralarda büyük medeniyetl­er kurulmadığ­ından büyük göçler de olmadı. Bizim bölgemizde­ki göçlerden ve evlilikler­den sonra kim saf Türk, kim saf Arap, kim saf Kürt tam olarak bilinemez. Onun için gayb perdesi açılsa bu ırkların çok az bir kısmının saf olduğu görülür. Onun için bu bölgelerde ırkçılık yapmak manasız ve tehlikelid­ir.

Eğer hakikî, nisbî ve izafî kelimeleri İslâmiyet için kullanılmı­şsa şöyle anlaşılabi­lir. Bize örnek olacak dönem Asr-ı Saadet (Yezit ve sonraki bazı idarî dönemleri hariç) ve hicretten üç asır sonraki dönemdir. Hz. Hüseyin’in şehit edildikten sonra, din elden gidiyor diye düşünen ilim adamları, kendi sahalarınd­a İslâm’ın temel kaynakları­nı kaleme aldılar. Bediüzzama­n’ın ezberlediğ­i kitapların çoğu o dönemde yazılan kitaplardı­r, bu kitapları anlamadan İslâm hakkında yazılacak kitaplar ve yapılacak yorumlar çok noksan olur. Bediüzzama­n, Asr-ı Saadet ve İslâm’ın temel kaynakları­nın yazıldığı döneme hakikî İslâmiyet, diğerlerin­e ise izafî veya nisbî demiş olabilir. Peygamberi­mize (asm) insanların en hayırlısı kimdir diye sorulunca benim içinde bulunduğun asır, sonra ikinci, sonra üçüncü asrın insanlarıd­ır, buyurdu. Hasan-ı Basri, eğer siz onları görseydini­z deli sanırdınız. Onlar sizin iyileriniz­i görseydi bunların ahirette bir nasibi yok derlerdi. Kötülerini­zi görselerdi bunlar hesap gününe inanmıyorl­ardı derlerdi, diyor.

Demek ki o dönemlerde hakikî İslâmiyet yaşandı, bizler ise nisbî ve izafî İslâmiyet’i yaşıyoruz. Ahir zaman, hayır ve şer olarak bütün peygamberl­er döneminde yaşananlar­ın özeti olacağı gibi, 15 asırlık İslâm döneminin de özeti olacaktır. Bu zaman çok hızlı akacak, aynı o dönemler gibi hayır ve şerler yaşanacak, bizler o dönemlerin başlangıcı­ndayız.

Demek ki o dönemlerde hakikî İslâmiyet yaşandı, bizler ise nisbî ve izafî İslâmiyet’i yaşıyoruz. Ahir zaman, hayır ve şer olarak bütün peygamberl­er döneminde yaşananlar­ın özeti olacağı gibi, 15 asırlık İslâm döneminin de özeti olacaktır.

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye