Yeni Asya

Vazifeni güzel gör, ücretini al, keyine bak

- Bediüzzama­n Said Nursî

BEŞİNCİ KELİME

“Ve lehü’l-hamdü.” Yani hamd ve sena, medih ve minnet O’na mahsustur, O’na lâyıktır. Demek nimetler O’nundur ve O’nun hazinesind­en çıkar. Hazine ise daimîdir.

İşte şu kelime şöyle müjde verip diyor ki:

Ey insan! Nimetin zevalinden elem çekme. Çünkü rahmet hazinesi tükenmez. Ve lezzetin zevalini düşünüp, o elemden feryat etme. Çünkü o nimet meyvesi bir rahmet-i bînihayeni­n semeresidi­r. Ağacı bâkî ise, meyve gitse de yerine gelen var. Nimetin lezzeti içinde, o lezzetten yüz derece daha ziyade lezzetli bir iltifat-ı rahmeti hamd ile düşünüp, lezzeti, birden yüz derece yapabilirs­in. Nasıl ki bir padişah-ı zîşânın sana hediye ettiği bir elma lezzeti içinde yüz, belki bin elmanın lezzetinin fevkinde bir iltifat-ı şahane lezzetini sana ihsas ve ihsan eder; öyle de, “lehü’l-hamd” kelimesiyl­e, yani hamd ve şükür ile, yani nimetten in’amı hissetmekl­e, yani Mün’im’i tanımakla ve in’amı düşünmekle, yani O’nun rahmetinin iltifatını ve şefkatinin teveccühün­ü ve in’amının devamını düşünmekle, nimetten bin derece daha leziz, manevî bir lezzet kapısını sana açar.

ALTINCI KELİME

“Yuhyî.” Yani hayatı veren O’dur. Ve hayatı rızık ile idame eden de O’dur. Ve levazımat-ı hayatı da ihzar eden yine O’dur.

Ve hayatın âlî gayeleri O’na aittir ve mühim neticeleri O’na bakar; yüzde doksan dokuz meyvesi O’nundur.

İşte şu kelime, şöyle fânî ve âciz beşere nida eder, müjde verir ve der:

Ey insan! Hayatın ağır tekâlifini omuzuna alıp zahmet çekme. Hayatın

fenâsını düşünüp hüzne düşme. Yalnız dünyevî, ehemmiyets­iz meyvelerin­i görüp, dünyaya gelişinden pişmanlık gösterme. Belki o sefine-i vücudundak­i hayat makinesi, Hayy-ı Kayyum’a aittir. Masârif ve levazımatı­nı O tedarik eder. Ve o hayatın pek kesretli gayeleri ve neticeleri var ve O’na aittir. Sen o gemide bir dümenci neferisin; vazifeni güzel gör, ücretini al, keyfine bak. O hayat sefinesi ne kadar kıymettar olduğunu ve ne kadar güzel fâideler verdiğini ve o sefine sahibi Zatın ne kadar Kerîm ve Rahîm olduğunu düşün, mesrur ol ve şükret. Ve anla ki vazifeni istikametl­e yaptığın vakit, o sefinenin verdiği bütün netâic, bir cihetle senin defter-i a’mâline geçer, sana bir hayat-ı bâkiyeyi temin eder, seni ebedî ihya eder.

YEDİNCİ KELİME

“Ve yumît.”

Yani mevti veren O’dur. Yani hayat vazifesind­en terhis eder, fânî dünyadan yerini tebdil eder, külfet-i hizmetten âzâd eder.

Yani hayat-ı fâniyeden, seni hayat-ı bâkiyeye alır.

İşte şu kelime, şöylece fânî cin ve inse bağırır, der ki:

Sizlere müjde! Mevt idam değil, hiçlik değil, fenâ değil, inkıraz değil, sönmek değil, firak-ı ebedî değil, adem değil, tesadüf değil, fâilsiz bir in’idam değil; belki bir Fâil-i Hakîm-i Rahîm tarafından bir terhistir, bir tebdil-i mekândır, saadet-i ebediye tarafına, vatan-ı aslîlerine bir sevkiyattı­r, yüzde doksan dokuz ahbabın mecmaı olan âlem-i berzaha bir visal kapısıdır.

Mektubat, s. 267

LÛGATÇE:

âlem- berzah: Kabir âlemi.

hamd: Medhetme, şükür, övme.

Hayy-ı Kayyum: Ezelî ve ebedî hayat sahibi, mahlûkatın­a hayat veren ve bütün varlıkları­n ayakta durmaları, devam ve bekàları Kendisine bağlı olan; Allah.

n’am: Nimet verme, nimetlendi­rme.

n’ dam: Yok olma.

kesretl : Çok.

mevt: Ölüm, vefat.

Mün’ m: Nimet veren, ikram eden Allah.

rahmet- bîn haye: Sonsuz rahmet.

sef ne- vücut: Vücut gemisi, insan bedeni.

semere: Meyve, netice.

v sal: Ulaşma, kavuşma.

zeval: Sona erme, yok olma.

Hayatın pek kesretli gayeleri ve neticeleri var ve O’na aittir. Sen o gemide bir dümenci neferisin; vazifeni güzel gör, ücretini al, keyfine bak.

 ??  ??
 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye