Hükümetler hekim gibidir
Bediüzzaman Said Nursî, Münâzarât isimli eserinde hükümetleri hekime benzetmektedir. Bu benzetme o kadar kaliteli ve yerinde bir benzetmedir ki hükümet manasının hüviyetini ortaya koymaktadır. Hastalığı teşhis etmemiş veya teşhis etmesine engel olunmuş bir hekim, bilmediği bir hastalığa ve görmediği bir hastaya tedavi için ilâç yazsa o hastanın iyileşmesi mümkün müdür? Elbette mümkün değildir. Kendi yerinde oturup, milletin halini anlamamak, dertlerini bizzat dinlememek ve vaziyetlerini bizzat görmemek, mevcut sorunları devam ettirecek veya daha da arttıracaktır. Böyle bir hekime benzeyen hükümet demokrasi sınavından geçemeyecek ve demokratik yarışta geri düşecektir.
Ancak hastalığı teşhis ederek, hastalığın tedavisinde doğru yöntemleri takip eden bir hekim, hastalığın hem teşhisinde hem de tedavisinde isabet sağlayacaktır. Her hastanın ayrı dertlerine yine ayrı dermanlar sunacaktır. “Umum köylerde veyahut evlerde çeşit çeşit hastalıkları teşhis etmiş, reçetesini yazmış bir müntehap adam, yanıma geliyor, reçetesini ibrâz ediyor ki; “Dâü’l-cehl ile baş ağrısı var” yazılıdır. Ben dahi, fen afyonunu iptidâ onların lisânlarının zarfında, sonra da lisân-ı resmiyeye ifrağ ederek veriyorum. Bir başkasının reçetesini gösteriyor ki; kalb hastalığı olan zaaf-ı diyânet var. Ben de, fünunu maarif-i İslâmiye ile mezc ederek bir mâcun yapıyorum...” (Münâzarât) ifadesinde görüldüğü üzere hastalığa göre tedavi uygulayacaktır.
Yerinde oturup kalmayarak halkın taleplerini bizzat dinleyen, her kesimin kendi sorunlarına lâyıkıyla çare bulan, doğru tesbitlerle doğru çözümler üreten bir hükümet ise demokrasinin doğru bir temsilcisi olacaktır. “İşte böyle bir hekimdir ki, vatan hastahânesinde, bîçare etfâli helâktan halâs eder.” (Münâzarât) tesbitinde tarif edilen hekimin bir timsalini gösterecektir.