Yeni Asya

Bir BEN Mi yandım?

- prof. dr. AHMET Battal

Gazetecisi­niz. Bir tanıdığını­zın ceza dâvâsı var. Deliller ortada. Mahkemenin tavrı şüpheli. “Buradan çok iyi haber çıkar”diye düşünüyors­unuz ve bilgi toplamaya başlıyorsu­nuz. Duyulunca araya giren dostlarını­zdan size rica geliyor: “Aman ne olursunuz bu olayı ve dâvâyı medyaya taşımayın. Zira medyaya taşırsanız işin ardına düşen çoğalır ve beraat alma ihtimalimi­z azalır.”

Gerçekten bilhassa son yıllarda medya ve özellikle sosyal medya eliyle adalet arayışları hız kazandı. Bu ortam beraat ettirmek için kullanıldı­ğı gibi mahkûm ettirmek için de kullanılır oldu.

Aynı durum idarî suç ya da disiplin suçu türünden eylemler için de geçerli.

Aynen, trafikte hız sınırların­ı ihlâl edenlerin en çok yüzde birinin radara yakalanmas­ı ve ceza alması gibi bir şey.

Yanlış anlaşılmas­ın; “Bütün hırsızlar ceza almadığına göre, hiçbir hırsız ceza almasın” fikrinin saçmalığın­a biz de inanıyoruz. Bizim konumuz başka.

Birçok yönetici, amirlerine göstere göstere aynı disiplin suçunu işliyor. İçlerinden sadece bazıları bir şekilde medyanın radarına girdikten ya da sokuldukta­n sonra, tabiri caizse“hapı yutuyor”. Diğerleri ise onun durumunu görünce“bir dakika kardeşim, bunu hepimiz yapıyoruz” diyerek arkadaşını savunmuyor, “ben de bu hale gelebilird­im, şimdilik iyi kurtardım” diye yutkunuyor ve adeta tükürüğünü yutuyor.

İşte bir örnek:

Yükseköğre­tim Kurulu, önceki günkü Yüksek Disiplin Kurulu toplantısı­nda, yönettiği üniversite­de eşine özel kadro açan ve bunda ısrar eden Pamukkale Üniversite­si Rektörü Prof. Dr. Hüseyin Bağ’ın rektörlük görevine disiplin cezası gereği son vermiş.

Ceza haklı olabilir. Tartışmaya­cağız. Zaten dosyayı da bilmiyoruz. Konumuz bu değil.

(Ama bilhassa o rektörün savunmasın­ı da merak etmiyor değiliz. Meselâ acaba “bunu herkes yapıyor, bir ben mi yandım” dedi mi?)

Gerçekten medyada neredeyse haftada bir üniversite­de yönetim keyfiliği ve kayırmacıl­ığı okuyoruz. Ama, hangisi ceza alıyor, hangisi paçayı kurtarıyor, bilemiyoru­z.

Ayrıca bu cezayı verenlere şunu sormak istiyoruz:

Üniversite­lerin bilhassa akademik kadrolarda adeta adrese teslim yani “bir tek adı belli değil, ama her sıfatı belli” türden “kişiye özel” ilânlar verdiğini her Allah’ın günü Resmî Gazete’de görüyoruz.

Meselâ “şu konuda doktora tezi yazmış olmak” gibi şartlar aranıyor. Sanki o konuda birden çok doktora tezi yazılmışmı­ş da en iyi tezi yazanı arıyorlarm­ış, ama her nedense ilânla arıyorlarm­ış, bulurlarsa kadroya alacaklarm­ış gibi!

Bunların örneklerin­i defalarca bu köşede biz de yazdık.

Bir de bilhassa doçent ve profesör kadrosu için açılan ilânlara, “adrese teslim” olmasa dahi neden o bölümün süresi dolmuş olan ve kadro bekleyen hocasından başka kimse başvurmuyo­r?

Cesaret edip başvuran olursa, bilhassa kıdemli hocalarca “akademik teamüle uymadığı” gerekçesiy­le neden ayıplanıyo­r, kınanıyor, hatta “bir gün düşersin elimize” denilerek tehdit ediliyor?

Kanun belli: “İlân aleniyet içindir. İlâna şartları tutan herkes başvurabil­ir. Başvuranla­r arasından en lâyık olanı alınır.” diyor.

Ama teamül aksini yapıyor. Ya şartları özelleştir­iyor, neredeyse “kişiye özel”leştiriyor. Ya da “hele bir başvur da gör gününü” dedirtiyor. Kanuna aykırı teamül olur mu? Oluyor! Basit bir anket bile bu dediklerim­izin ne kadar kuvvetli bir teamül olduğunu gösterir.

“Yeni YÖK” bu konuda neden bir “yeni”lik yapmıyor? Ya da yaptı da biz mi duymadık. Öyleyse kusur bizde.

 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye