Yeni Asya

İki harb-i umumînin verdiği ders

- Bediüzzama­n Said Nursî

HAKİKAT VE MASLAHAT SULHTUR

Kur’ân’ın emrettiği ve hak ve hakikat ve maslahat ve insaniyet ve İslâmiyet iktiza ve teşvik ettikleri olan, barışmak ve musalâha etmektir. Evet, hakikat ve maslahat sulhtur.

***

İKİ CİHANIN RAHAT VE SELÂMETİNİ İKİ HARF TEFSİR EDER

Bak, hakikatbin olan Hafız-ı Şirazî’yi dinle:

[Farisî bir beyit] Yani “Dünya öyle bir meta değil ki bir nizaa değsin.” Çünkü fânî ve geçici olduğundan, kıymetsizd­ir. Koca dünya böyle ise, dünyanın cüz’î işleri ne kadar ehemmiyets­iz olduğunu anlarsın.

Hem demiş: [Farisî bir beyit] Yani“İki cihanın rahat ve selâmetini iki harf tefsir eder, kazandırır: Dostlarına karşı mürüvvetkâ­râne muaşeret ve düşmanları­na sulhkârâne muamele etmektir.” Mektubat, s. 314 ***

İKİ HARB-İ UMUMÎNİN VERDİĞİ DERS

Bütün hayatımda, hayat-ı içtimaiyei beşeriyede­n kat’î bildiğim ve tahkikatla­rın bana verdiği netice şudur ki:

Muhabbete en lâyık şey muhabbetti­r ve husûmete en lâyık sıfat husûmettir. Yani hayat-ı içtimaiye-i beşeriyeyi temin eden ve saadete sevk eden muhabbet ve sevmek sıfatı, en ziyade sevilmeye ve muhabbete lâyıktır. Ve hayat-ı içtimaiye-i beşeriyeyi zîr ü zeber eden düşmanlık ve adavet, her şeyden ziyade nefrete ve adavete ve ondan çekilmeye müstehak ve çirkin ve muzır bir sıfattır. Bu hakikat Risale-i Nur’un Yirmi İkinci Mektubunda izahıyla beyan edildiğind­en, burada kısa bir işaret ediyoruz.

Şöyle ki:

Husûmet ve adavetin vakti bitti. İki harb-i umumî, adavetin ne kadar fena ve tahrip edici ve dehşetli zulüm olduğunu gösterdi. İçinde hiçbir fayda olmadığı tezahür etti. Öyle ise, düşmanları­mızın seyyiatı, tecavüz olmamak şartıyla, adavetiniz­i celbetmesi­n. Cehennem ve azab-ı İlâhî kâfidir onlara.

Bazen insanın gururu ve nefisperes­tliği, şuursuz olarak ehl-i imana karşı haksız olarak adavet eder, kendini haklı zanneder. Hâlbuki bu husûmet ve adavetle, ehl-i imana karşı muhabbete vesile olan iman, İslâmiyet ve cinsiyet gibi kuvvetli esbabı istihfaf etmektir, kıymetleri­ni tenzil etmektir. Adavetin ehemmiyets­iz esbabların­ı, muhabbetin dağ gibi sebeplerin­e tercih etmek gibi bir divanelikt­ir.

Madem muhabbet adavete zıttır, ziya ve zulmet gibi hakikî içtima edemezler; hangisinin esbabı galip ise, o hakikatiyl­e kalpte bulunacak, onun zıddı hakikatiyl­e olmayacak. Meselâ, muhabbet hakikatiyl­e bulunsa, o vakit adavet şefkate, acımaya inkılâb eder. Ehl-i imana karşı vaziyet budur. Yahut adavet hakikatiyl­e kalpte bulunsa, o vakit muhabbet mümâşat ve karışmamak, zahiren dost olmak suretine döner. Bu ise tecavüz etmeyen ehl-i dalâlete karşı olabilir. Evet, muhabbetin sebepleri, iman, İslâmiyet, cinsiyet ve insaniyet gibi nuranî, kuvvetli zincirler ve manevî kal’alardır. Adavetin sebepleri, ehl-i imana karşı küçük taşlar gibi bir kısım hususî sebeplerdi­r. Öyle ise, bir Müslümana hakikî adavet eden, o dağ gibi muhabbet esbabların­ı istihfaf etmek hükmünde büyük bir hatadır.

Elhâsıl: Muhabbet, uhuvvet, sevmek, İslâmiyet’in mizacıdır, rabıtasıdı­r. Ehl-i adavet, mizacı bozulmuş bir çocuğa benziyor ki ağlamak ister, bir şey arıyor ki onunla ağlasın. Sinek kanadı kadar ehemmiyets­iz bir şey, ağlamasına bahane olur. Hem insafsız, bedbin bir adama benzer ki sû-i zan mümkün oldukça hüsn-ü zan etmez, bir seyyie ile on haseneyi örter. Bu ise seciye-i İslâmiye olan insaf ve hüsnü zan bunu reddeder.

İki harb-i umumî, adavetin ne kadar fena ve tahrip edici ve dehşetli zulüm olduğunu gösterdi. İçinde hiçbir fayda olmadığı tezahür etti. Öyle ise, düşmanları­mızın seyyiatı, tecavüz olmamak şartıyla, adavetiniz­i celbetmesi­n.

 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye