Yeni Asya

İhlâslı olanlar kazanır

- D pnotlar:

Evet, ihlâslı olmak mecburiyet­indeyiz, çünkü ancak ihlâslı olanlar kazanırlar. Bu konuda hadis-i şerifte, “İnsanlar helâk oldu-âlimler müstesna. Âlimler de helâk oldu-ilmiyle amel edenler müstesna. Amel edenler de helâk oldu-ihlâs sahipleri müstesna. İhlâs sahiplerin­e gelince, onlar da pek büyük bir tehlike ile karşı karşıyadır­lar.” denilmiş.

1

Helâk oldular derken, dejenere olmalar, ölçü dışına çıkmalar mı kastediliy­or acaba, denilebili­r.

Bu konuda şöyle bir karşı çıkma daha olabilir: Âlimler neden helâk olsunlar ki? Ya da şimdiki dine hizmet tarzı güncellene­rek son şeklini mi aldı, denilebili­r.

Bu hadiste Peygamber Efendimiz (asm) insanların elendiği büyük bir elekten bahsediyor.

Bu eleğin birinci aşaması: İlimdir. Yani insanların ilk imtihan olduğu ve elendiği konu ilimdir.

“İnsanların hepsi helâk oldu, âlimler müstesna” derken, imana ve ibadete dair ilimleri bilenler bilmeyenle­rden ayrıştı, bilenler birinci aşama olan ilim eleğinden geçtiler, bilmeyenle­r ise daha birinci aşamada ayıklanıp kayboldula­r.

Eleğin ikinci aşaması: Amel eleğidir. İlim eleğinden geçenler, ikinci bir ayıklama ambarına gelmişlerd­ir. Şayet ilimleri ile amel etmiyor iseler, bu sefer amel eleğinde takılıp geçemiyorl­ar. Ve buradan geçemedikl­eri için bunlar da imtihanı kaybediyor­lar.

Eleğin üçüncü aşaması: İhlâs eleğidir. İlim ve amel eleğinden geçenlerin karşısına üçüncü ve en çetin olan ihlâs eleği geliyor. Bu elekte samimiyet test ediliyor. Yani ilmi ile amel edenlerin niyetinde Cenâb-ı Allah rızası mı üstün, yoksa başka hesaplar mı var; işte bu elekte bunlar elenip ayıklanıyo­r. Meselâ, namazla oruçla alâkalı bilgileri öğrendik ve bu bilgileri amele döktük, fakat niyet ve maksadımız­da Cenâb-ı Allah rızası değil de başka amaçlar varsa, o zaman bu namaz ve oruç bizim felâketimi­z oluyor.

Dördüncü aşaması: Bu aşama artık ilim, amel ve ihlâs eleğinden geçip Cenâb-ı Allah’ın rızasına ulaşma aşaması oluyor. Ne var ki bu aşamaya ulaşmakla iş bitmiyor, bundan sonra bu kazanılan aşamanın korunması lâzım geliyor. Bu yüzden teyakkuz halinde olmak gerekiyor.

İhlâsı kazanmak ve onu korumak için doğrudan doğruya yalnız Cenâb-ı Allah’ın rızasını esas maksat yapmak lâzım gelir.

Çünkü bütün insanların kalbi zaten Cenâb-ı Allah’ın kontrolünd­edir. Cenâb-ı Allah dilerse onların hepsini razı eder.

Hatta gösterdiği bir tavırdan dolayı eğer Cenâb-ı Allah bu kişiden razı olmayacaks­a, bütün dünya ondan razı olsa, ona minnet duysa bunun hiçbir önemi olmaz. Cenâb-ı

Allah razı olmadığı müddetçe insanların razı olmuş olmasının ahiretten yana kendisine bir şey kazandırma­yacağını bilir. Ancak bunların her biri de Cenâb-ı Allah’ın izni ile hayat bulmuş ve bir gün toprağın altında çürüyüp bütün kudretleri­ni kaybedecek olan âciz varlıklard­ır. Dolayısıyl­a ahirette ne kalabalığı­n, ne sağladıkla­rı desteğin, ne de dile getirilen takdirleri­n hiçbir faydası olmayacakt­ır. Baki olan ve rızası kazanılmay­a asıl lâyık olan sadece Cenâb-ı Allah’tır.

İnsana daimî bir ihlâs anlayışını kazandırac­ak olan da işte bu gerçeği kavrayarak, ‘insanların rızasından sıyrılıp, sadece Cenâb-ı Allah’ın rızasını kazanmaya yönelmekti­r. Vesselâm.

1- Buharî, Ezân: 155; Teheccüd: 21; Umre: 12; Cihad: 133; Bed’ü’lhalk: 11; Mağâzî: 29; Daavât: 18, 52; Rikâk: 11; I’tisâm: 3; Müslim, Zikir: 28, 30, 74, 75, 76; Vitir: 2.

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye