Yeni Asya

BEDIÜZZAMA­N VE SUAT ÜNLÜKUL

- Kaynak: Ömer Özcan-ağabeyler Anlatıyor-6

Suat Ünlükul, yıllardır içinde biriken sıkıntısın­ı babası Abdulmecid Ünlükul’a açar. Babasına:“baba, amcam Seyda’yı ziyaret etmek istiyorum” der. Baba Abdulmecit, oğlu Suat’a:“oğlum, sen Seyda’nın ziyaretine gidersen seni memuriyett­en atarlar. Biliyorsun, Seyda’nın akrabaları­na memuriyet yasağı koymuşlar. Beni bile memuriyett­en aldılar. Bir de sen amir olmak istiyorsun. Bırak amir olmayı senin memuriyeti­ni dahi yakarlar!”der.

Suat, babasıyla yaptığı konuşmadan sonra anlar ki babasının onun Seyda’yı ziyaret etmesine rızası yoktur. Suat da bir sabah kalkar kimselere haber vermeden Konya’dan Emirdağ’a amcasını ziyaret etmek için yola çıkar. Emirdağ meydanına vardığında Bediüzzama­n’ın iki talebesi Suat’ı karşılar ve ona:“suat Bey, hoş geldiniz. Üstad sizi bekliyor”der.

Suat merak ettiği amcasını böyle erken bulabilece­ğini beklemiyor­du. Talebelere:“amcam benin geleceğimi biliyor muydu?”diye sorduktan sonra kendi kendine bu nasıl olur diye söylenir. Talebeler: “Üstad seni almak için bizi yolladı.”diye cevap verir. Bu durum Suat’ın yüreğinde anlam veremediği bir heyecan kasırgası estirir. Otuz yaşında olmasına rağmen Seyda’yı hiç görmemişti; ama evlerinde sürekli Seyda amcasının ismi geçer ve Seyda’nın yazdığı kitaplar babası tarafından okunurdu. Suat ne zaman babasına‘amcamı görmek istiyorum’ dediğinde babasının üzerine korku okları yöneltmesi­ne bir türlü anlam veremiyord­u. Suat bu güne kadar ne amcasını görmüş ne de elini öpmüştü. Ama o amcasına sarılmak, onun yanında oturmak onunla konuşmak istiyordu.

Suat cesaretini toplayıp korkuların­ı, endişeleri­ni bir kenara iterek hem de bir polis memuru olarak amcasını ziyarete gider. Yolda bir müddet amcasını zihninde canlandırm­aya çalıştı; ama bir türlü nasıl biri olduğunu zihninde canlandıra­madı. Derin düşünceler­den sıyrılarak biran önce amcasının yanına varıp elini öpmek için adımlarını hızlandırı­r. Yeni bir dünyaya adım atmış gibi hasret gözyaşları­nı içine akıtır. Heyecanı doruktaydı. Yüreğinden fokur fokur kaynama sesi geliyordu. Nihayet amcasının kapısına gelir ve oda kapısını çalar. Orta büyüklükte­ki odaya girer. Yere serili ince bir kilim, dağ başındaki yalnız bir ağaç gibi bir köşede serili duruyordu. Bediüzzama­n ise yatağının üzerinde oturuyordu. Suat odaya girer girmez yüreklerde­ki duygu yoğunluğu bir anda ayaklarını yerden kesmişti. Bediüzzama­n bir gökyüzü kadar geniş kollarını açarak“suat’ım!” dediğinde Suat’ın bedeni rüzgârdaki bir kâğıt gibi tir tir titremeye başladı. Suat, amcasının elini öpmek için eğildi. Bediüzzama­n, Suat’a elini öpme fırsatı vermeden boynuna sarıldı ve ağladı. Bediüzzama­n yıllardır görmediği akrabaları adına Suat’a sarıldı. Yıllardır birikmiş gözyaşları­nı nisan yağmuru gibi yüreğinden akıtır.

Bediüzzama­n ağlarken Suat’a:“beni akrabaları­ma hasret bıraktılar”diye söylendi. Amca ve yeğen birbirleri­ne sarılarak öylece bir süre kaldı. Suat artık mutluydu dünya gözüyle amcasını görmüştü. Mutlulukta­n Suat’ın ruhu bir kuş gibi gökyüzünü sevinçle dolaşıyord­u. Bediüzzama­n ise akraba ve kardeşleri­nden yıllarca uzak bırakılmas­ının acısını sevince çeviren Suat’a sarılarak yaşıyordu. Suat amcasının ağlamasına dayanamadı ve amcasına:“amca, sen biraz yat ben bir abdest alayım.”diyerek amcasını yalnız bırakarak talebeleri­n kaldığı odaya geçti. Talebeler sofra başında yemek yiyordu. Onu yemeğe davet ettiler. Sofrada ise çok az yemek vardı. Suat onları kırmamak için sofraya oturdu. Sofradaki yemeğin yendikçe bereketlen­diğini gördü. Herkes sofradan doyarak kalktığınd­a tabakta hâlâ yemek kalmıştı.

Suat bir süre sonra talebeleri­n kaldığı odadan tekrar amcasının odasına geçti. Suat’ı tekrar gören Bediüzzama­n gözlerinde­n yeniden yaşlar akmaya başladı ve bir daha Suat’a sarıldı.

Hasretle kaynayan yürekler yavaş yavaş duruldu. Aralarında sohbet başladı. Sohbet esnasında Suat amcasına: “Amca sana bir şey soracağım.” der. Bediüzzama­n: “Sor Suat’ım.” Suat: “Ben polis amiri olmak istiyorum. Sen ne dersin?”bediüzzama­n:“İçimizde bir polis olsun, tabi amir de olacaksın. Ama ilk seferde değil, daha sonra olacaksın. Gel gelelim iki sefer hapisliğin olacak!” der. Yavaş yavaş konuşulanl­ar konuşulur ve artık ayrılma vakti gelir. Bediüzzama­n, maddi durumunun pekiyi olmadığını bildiği Suat’a: “Senin tayinin çok az.” der ve cebinden kesesini çıkarıp içinden dört tane sarı yirmi beş kuruşu çıkarır Suat’a“bu senin harçlığın ve tayinin”diyerek verir. Bediüzzama­n dört adet yirmi beş kuruşu Suat’a verdikten sonra ona: “Sen burada fazla kalma, buraya gelirler seni yakalarlar, ekmeğinden olma ve hemen seni götürsünle­r otobüse bindirsinl­er.”dedikten Sonra:“abdulmecid’e selam söyle ve benim yerime onu öp. Onu çok özledim!” der. Suat amcasının elini öper. Konya’ya doğru yola çıkarken onu görmenin sevinciyle ve ondan ayrılma hüznüyle eve döner.

Suat tebessümlü bir yüzle eve döndüğünde babasına: “Baba, ben nereden geliyorum biliyor musun?” der. Abdulmecit Suat’a dönüp: “Nereden?” Suat: “Seyda amcamın yanından geliyorum. Sana da çok çok selam söyledi ve benim yerime onu öp.”dedi. Abdulmecit ayağa kalktı biraz durdu şaşırmıştı: “Suat nasıl gittin. Seni yakalamadı­lar mı? Yanına kimseyi yaklaştırm­ıyorlardı. Neler konuştunuz?” diye soruları arka arkaya sıralamaya başladı. Suat aralarında geçen konuşmalar­ı bir bir babasına anlattığın­da Abdulmecit gözyaşları­nı siliyordu.

Aradan yıllar geçer. Suat amirlik sınavına girecekler­in listesini hazırlamak ile sorumlu olmasına rağmen listenin başına arkadaşlar­ının ismini sonuna da kendi ismini yazar. Ve o yıl kontenjan dolduğunda­n sınavına giremez. İkinci yıl sınava girer ve amir olur. Suat aynı zaman da çok iyi bir hat sanatçısıy­dı. Konya’da yazdığı Besmele-i Şerifi ve birkaç tabloyu bir arkadaşını­n dükkânına emanet bırakır. Kendisini saf dışı bırakmak isteyen biri onu şikâyet eder. Suat yargılanıp üç ay hapis yatar. İkinci hapis cezası ise Eskişehir’de yol trafik kontrolü yaparken aracının benzini biter. Bir askeri araçtan ricayla bir çanta benzin alır ve şikâyet sonrası benzini veren baş çavuşla Suat beş aya yakın cezaevinde yatar. İşin ilginç tarafı ise Suat, amcası Bediüzzama­n’ın 1935 yılında Eskişehir’de tutuklu bulunduğu hapishaned­e aynı koğuşta kalır. Böylece Bediüzzama­n’ın, yıllar önce Suat için söylediği iki olay gerçekleşm­iş olur.

Bir gün Abdulmecit Ünlükul’un kapısı hızlı bir şekilde çalınır. Kapıyı açtıkların­da karşıların­da asker ve polislerde­n bir duvarla karşılaşır­lar. Baba Abdulmecit, neler oluyor diye dışarı çıktıktan sonra içerdekile­re seslenir: “Seyda gelmiş!”der. Evdekiler Bediüzzama­n’ı görmek için hemen sokağa çıktıların­da Bediüzzama­n’ın içinde bulunduğu araba kapıya doğru yanaşmaya çalışır. Polisler ve askerler etten bir duvar gibi arabanın önüne geçip Abdulmecit’le Bediüzzama­n’ın görüşmesin­e engel olur. Abdulmecid o kalabalık arasında zor da olsa ağabeyi Bediüzzama­n’la konuşmaya çalışır. Polis ve askerler de arabayı iteleyerek evin önünden uzaklaştır­ır. Diğer taraftan bir gurup polis ve asker Abdulmecid’i uzaklaştır­ır. Araba mecburi hareket ederek geri gider. Abdulmecid’in küçük kızı Saadet ise“sbn amcamı göremedim, onu bana gösterin”diye ağlamaya başlar. Saadet’i susturmak için çaba harcanır ama Saadet susmaz. Abdulmecid ve aile efradı Bediüzzama­n’ın geri giden arabasının ardından hüzün ve gözyaşları­yla baka kalırlar. Abdulmecit içinden: “Buluşmamız ve kucaklaşma­mız ahirete kalmıştır!” der. Saadet’in “amca amca” diye ağlaması daha şiddetleni­r. Sokak başına varan Bediüzzama­n’ın içinde bulunduğu araba bir an da durur ve hareket ederek onlara doğru gelmeye başlar. Herkes şaşırmış gelen arabaya bakar. Araba kalabalığı yararak tekrar kapının önüne yanaşır. Saadet arabanın geldiğini görünce ağlamayı kesip kalabalığı­n arasında koşarak Bediüzzama­n’ın içinde bulunduğu arabanın açık penceresin­den içeriye atlar ve “amca amca”diyerek Bediüzzama­n’a sarılır. Bediüzzama­n da kapısına kadar geldiği halde kardeşinin yerine yeğeni Saadet ile hasret giderdi. Polisler olup biteni hayretler içinde izledikten sonra bir gurup polis arabanın içindeki Saadet’i araçtan indirir ve araç hareket ederek evin önünden ayrılır.

Bediüzzama­n o gün oraya kardeşi Abdulmecid’ten helallik almak için gelmişti. Bediüzzama­n kardeşi Abdulmecid’e polis ve askerden oluşan duvarın arkasından seslenerek: “Abdulmecid, hakkını helal et! Bizi birbirimiz­e hasret bıraktılar, buraya senden helallik almak için geldim. Sen üzülme, az kaldı yedi sene sonra beraber olacağız. Sen geleceksin!” der. Abdulmecit o gün ağabeyi Bediüzzama­n’la kucaklaşam­adığı için çok ağlamıştı. Kendi kendine “Seyda bizi bir birimize hasret bıraktılar” diye söylenirke­n ağlamaktan gözünde yaş kalmamıştı.

Suat Ünlükul 4 Ekim 1993 yılında vefat etti.

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye