Yeni Asya

YAPILAN Ve TAPILAN KÂĞITLAR

- PROF. dr. AHMET BATTAL

Dün söz verdiğimiz gibi, önce sermayedar-müteşebbis ilişkisind­eki temel ahlâkî probleme bakalım. Piyasaya ve piyasanın gerçek değer yargılayıc­ısı olan altına hükmeden yani “piyasa yapıcı” durumunda olan en büyük sermayedar devlet. Ve elbette devletleri­n bankası olan Merkez Bankaları.

Merkez Bankaları ham altını işleyenler­in pare pare yapıp piyasaya attığı altını piyasadan toplayıp yerine pare pare kâğıt para veriyor. Kendi bastığı ya da bastırdığı kâğıt parçasına para deyip değer veriyor. O kâğıt parçası, o dedi diye ve biz de öyle olduğuna inandırıld­ığımız için, hamiline çeki bile soluyor ve “kıymetli evrak”tan daha kıymetli evrak oluyor.

O kâğıdı eline alan da bir değer elde ettiğini sanıyor. Beş yüz yıllık hile hikâyesi burada başlıyor.

Hikâyeyi merak edenler “Garkad ağacı nerede bulunur” başlıklı 22 Şubat 2014 tarihli yazımıza bakabilir.

L,nk,: https://www.yen,asya.com.tr/ahmetbatta­l/garkad-agac,-nerede-bulunur_214997

Halbuki o “para” sadece bir kâğıt. Yesen yenmez, giysen giyilmez.

Merkez Bankaların­ın gizli ortakları bu pare pare basılı kâğıdın toptancıla­rı olan bankalar. Onlar bu kâğıdı müteşebbis­e ve piyasaya faiz karşılığı ödünç veriyor ve devletin icra memurunun da yardımıyla ümüğüne basıp faiziyle geri alıyor.

Burada b,r sömürü düzen, var: ben yiyeyim.”

Zira ödünç veren banka ve ardındaki sermayedar sonuca katılmıyor, karışmıyor, hatta çoğu zaman sonuçla ilgilenmiy­or. O sadece kendi alacağı ana paranın ve faizin teminatını­n sağlam olup olmadığı ile ilgileniyo­r.

Müteşebbis bankadan aldığı ödünç nakit sermayeyi kendi sermayesin­e katıyor, çalışıyor, çalıştırıy­or, kazansa da kazanamasa da bulup buluşturuy­or ve faiziyle bankaya ödüyor. Aksi halde bankanın kendisini“çizeceğini­n”ve böylece iktisadî hayatının ve buna bağlı olarak sosyal hayatının biteceğini­n farkında.

İlâsa İngilizced­e “bankruptcy” denmesinin sebebi bu.

Bunun ahlâkî olmadığı açık. Üç yüz senelik küresel sosyal çatışma hikâyesini­n kaynağı da bu “sen çalış ben yiyeyim”cilik. Dinlerin faizi yasaklama sebebi de zaten bu.

Çare ne? Her tür sermayeyi devletleşt­irmek mi?

Marks’ın teorisinde, her şeyin mülkiyetin­i

“Sen çalış devlete verir“isek”ve herkes devlet için çalışır “ise” ve devlet her şeyi âdil bölüştürür “ise” dünya Cennet olur. Kim istemez ki?

Ancak bu teoride ilk iki “ise”nin sağlanması için üçüncü “ise”nin sağlanması şart. Üçüncü “ise” ise insan unsuruna ait bir ise!

Marks “devleti işçiler yönetir ise zulüm olmaz, proleterya diktatörlü­ğü âdil bir diktatörlü­k olur” diyor. Ama insanda şeytanî yön de melekî yön de var. Devleti elde edenin denetlenme­si şart. Bu da dinî ya da ideolojik diktatörlü­kle değil hakikî demokrasi ile olur.

O halde bir uçta duran ve serbest bırakılırs­a piyasanın görünmeyen bir el tarafından âdilane yönetilece­ğini varsayan yasaksızmü­dahalesiz pür liberal ekonomik model tefritinde­n diğer uca yani sosyalizm ve oradan komünizm ifratına savrulmaya gerek yok. Bu ifrat model zaten yüz yıl önce Doğu Bloku’nda denendi, pişman olundu.

Sonra orta yolun ortak adı bulundu: Ne liberal ne komünist, “sosyal devlet”.

Bugün artık devletler için ve hukuk ve ahlaâk sistemleri için ana mesele sosyal devletin sermaye ve emek piyasasına kimin kararıyla, nasıl ve ne ölçüde müdahale edeceği.

 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye