MÜSLÜMAN şİddet uygulayamaz
İslâmiyet haklarını güvence altına aldığı için değil hemcinslerine, hayvana bile şiddet uygulayamaz. Zira, onu şiddetten şiddetle men eder!
Rezzak-ı Kerîm olan Rabbimiz, hayvanları da insanlığın hizmetine sunmuştur. Onların akıl ve şuurdan mahrum, buna rağmen genelde güçlü olmaları ve insanların onların tepeden tırnağa her şeylerinden istifade etmeleri bunu gösteriyor.
Ancak, bu durum onlara eziyet edilmesini gerektirmez. Ki, hayvanlara eziyet etmeyi, canlarını acıtmayı, incitmeyi, yaralamayı kesinlikle yasaklar.
Bu gerçek, Allah Resulünün (asm) dilinde şöyle ifadesini bulur:“kendisinde hayat eseri bulunan her yaş ciğer sahibini sulayan için büyük ecir, sevap ve mükâfat vardır.”
“Dilsiz hayvanlar konusunda Allah’tan korkun. Onlara uygun şekilde binin, etini uygun şekilde yeyin.”
“Kedisini ölünceye kadar hapseden, yemek ve su vermeyen, yerdeki böcek ve fareleri de yemesine müsaade etmeyen kadını Allah, Cehennemine attı.”
Medeniyet-i hazıra denen günümüz medeniyeti, Suriye, Irak, Libya, Çeçenistan, Filistin, Keşmir, Doğu Türkistan, Karabağ ve dünyanın muhtelif yerlerinde, Müslümanlara, karınca kadar hayat hakkı tanımamıştır.
Müslümanlardan başka bir milletin tarihinde, hayâli bile mümkün olmayan,
“Kanûnî Sultan Süleyman (1512-1556) sarayının bahçesindeki armut ağaçlarını kurutan karıncaların öldürülebilmesi için Şeyhülislâm Ebussuûd Efendiden şu beyitle fetvâ ister:
“Dırahta ger ziyân etse karınca/ Zarar var mıdır ânı kırınca?”
Ebussuûd Efendinin cevabı menfî ve kesindir: “Yarın Hak’kın divânına varınca/ Süleyman’dan hakkın alır karınca.”
Akıl hayretten donar, vicdân meftun olur bu hak anlayışına. İnsanlara karınca kadar ehemmiyet vermeyen medeniyet-i hazıra nerede, karıncaya bile insan gibi kıymet veren İslâm medeniyetinin “hak ve hayat” anlayışı nerede?
İslâm tarihi boyunca, değil sadece insan haklarına, hayvan haklarına riâyeti esas alan Müslümanlardan, Avrupalı seyyah ve araştırmacılar bile sitayişle bahsederler.
İslâm sadece hayvanlara karşı nâhoş hareketleri yasaklamakla kalmamış, onlara karşı yapılacak iyi muamelenin mükâfatlandırılacağını, Cennete girmeye vesîle olabileceğini de nazara verir.