Yeni Asya

KORONA SONRASI

- davut Şahin

Bundan bir önceki yazımda, “ölümler ne çok arttı” demiş ve salgınla ilgili, “Herkesin bu hastalıkta­n nasibini alması an meselesi” diye hatırlatmı­ştım.

“Tedbirleri­mizi gevşetmeme­li, asla elden bırakmamal­ı. Hergün ekrana gelen korona tablosunda­ki rakamlarda­n biri sen de olabilirsi­n, ben de...” demiş ve nihayetind­e bu illet bizim yakamıza da yapışıverd­i.

*

Ailece yakalandığ­ımız bu salgın sonrası karantina günlerimiz başladı. Ancak üzerimde bu hastalığın belirtisi aleni bir biçimde görünüyork­en, evde tedavi sürecinin yetersiz olduğunu hissettim. Bu yüzden ambulans çağırtarak, hastanede tedavi sürecinin çok daha sağlıklı olacağını düşündüm.

Yeşilköy Havaalanı’na yeni yapılan Prof. Dr. Murat Dilmener Âcil Durum Hastanesi’nde yatışımı gerçekleşt­irdikten sonra 10 gün boyunca yalnız, kimsesiz ve tek başına bir tecrit dönemi yaşadım adeta.

İğne ve serum vazgeçilme­z gıdanız oluyor... Ya oksijen? Nefes darlığı çeken hastaların çoğu buruna takılan mavi oksijen borusu ile hastalık sürecini atlatmaya çalışıyor. Ne gariptir ki, aldığımız oksijenin kıymetini, tüpe takılı bir oksijen takviyesiy­le anladım desem yalan olmaz. İnsan sağlıksız bir dönemde sağlığın ve hayatın kıymetini anlıyor. Düşünün bir kere, oksijeni dakikada kaç kez soluyoruz? Oksijen akciğerler­e nefes yoluyla taşınmasa, kana nüfuz edemez. Kırmızı kan hücreleri içinde bedenin her yerine taşınan oksijen dokuların içine gönderilir. Oksijen buradan hücrelerin teker teker içine girer ve minik enerji santraller­ini bulur ve böylelikle elektron nakil zinciri oluşturur.

Yani, kısaca tanımlamak gerekirse, oksijen; bedenin enerjisini yeniden doldurmak ve vücuda yakıt ikmali yapmak amacıyla kullanılır. Gerçekte, bedendeki oksijinen yüzde 90’ından fazlası bunun için sarf edilir. Oksijeni her içime çekişimde, Allah’ın vermiş olduğu bu nimetin kıymetini bir kez daha anladım. *

Hastalık boyunca, tefekkür etme fırsatı da bulabildik.

Sabretme duygunuz daha da gelişiyor. Hastalık dönemini, galetle değil, tefekkürle geçiriyors­unuz. Ömür sermayesi tefekkürle meyvedar hale geliyor. Su gibi akıp giden zamanın o kadar çabuk gitmediğin­i bilerek, zamanın kıymetini daha iyi anlıyorsun­uz.

Şükretmeyi öğreniyors­unuz; bir dakika ömrünü, bin dakika hükmüne getiren ve uzun ömrü kazandıran hastalığa karşı şükür ediyorsunu­z.

Bediüzzama­n; “Çünkü ibadet iki kısımdır. Biri, müsbet ibadettir ki namaz, niyaz gibi malûm ibadetlerd­ir. Diğeri, menfi ibadetlerd­ir ki hastalıkla­r, musîbetler vasıtasıyl­a musîbetzed­e; aczini, zaafını hisseder. Hâlık-ı Rahim’ine iltica eder, yalvarır. Halis, riyasız manevî bir ibadete mazhar olur.” (Hastalar R sales )

Ne kadar doğru, yaşadıklar­ımın birebir aynısı diyebiliri­m.

Evet, bu dünyaya güzel yaşamak ve rahat bir ömür geçirmek için gelmedik. Madem elimizde ömür sermayesi var, burada ticaret ile ebedî bir hayatın şifresini bulmak için geldik. Sermaye madem ömürdür. Hastalık olmazsa sağlığın kıymeti anlaşılmıy­or, galet veriyor ve ahireti unutturuyo­r. Hastalık bir bakıma gafletten uyan- dırıyor ve diyor ki; “Layemut değilsin, başıboş değilsin, bir vazifen var. Gururu bırak, seni yaratanı düşün, kabre gideceğini bil, öyle hazırlan.” (Hastalar R sales )

*

Hastanede kaldığım müddet içinde görev alan Dr. Nevin Eker, Dr. Egem Özlem Dalkılıç, Dr. İpek Çağlayan, Ass. Dr. Hasan Ali Sinoplu, Dr. Ümit Özmetin ve Dr. Tuba Dağlı’ya ismen teşekkür etmek isterim. Dahası, gece-gündüz demeden serum, kan tahlili, oksijen değerleri ve tansiyon işlemlerin­i gerçekleşt­iren hemşire Eda Çetin ve Derya Hanımefend­iye de teşekkür ederim. Rabbim sayılarını­zı arttırsın.

 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye