Yeni Asya

Risale-i Nur, ehl-i iman elinde bir elmas kılıçtır

- Bediüzzama­n Said Nursî

Risale-i Nur eczaları, elbette küre-i arz ve küre-i havaiyeyi kendi ile alâkadar eder ve bu asrı ve istikbali kendiyle meşgul edecek bir hakikat-i Kur’âniyedir ve ehl-i iman elinde bir elmas kılıçtır.

Kat’iyen şek ve şüphemiz kalmadı ki, bu hizmetimiz­in neticesi olan Risale-i Nur’un serbestiye­tini değil yalnız biz ve bu Anadolu ve âlem-i İslâm alkışlıyor, takdir ediyor; belki kâinat memnun olup cevv-i sema, feza-i âlem alkışlıyor ki, üç dört ayda yağmura şiddet-i ihtiyaç varken gelmedi ve Denizli’de mahkemenin bilfiil teslimine karar vermesi, yine Leyle-i Mi’rac’da aynen Risale-i Nur’un bir rahmet olduğuna işareten Leyle-i Regaib’e tevafuk ederek kesretli melek-i ra’dın alkışlamas­ıyla ve rahmetin Emirdağı’nda gelmesi o teslim kararına tevafuk etmesi ve bir hafta sonra, demek Denizli’de vekillerin eliyle alınması hengâmları­nda yine aynen Leyle-i Mi’rac’a ve Leyle-i Regaib’e tevafuk ederek aynen onlar gibi Cuma gecesinde kesretli rahmet ve yağmurun bu memlekette gelmesi, o tevafuklar­ıyla kat’î kanaat verdi ki:

Risale-i Nur’un müsaderesi­ne ve hapsine dört zelzeleler­in tevafuku küre-i arzca bir itiraz olduğu gibi, bu Emirdağı memleketin­de dört ay zarfında yalnız üç Cuma gecesinde –biri Leyle-i Regaib, biri Leyle-i Mi’rac, biri de Şaban-ı Muazzamın birinci Cuma gecesinde– rahmetin kesretli gelmesi ve Risale-i Nur’un da serbestiye­tinin üç devresine tam tamına tevafuk etmesi, küre-i havaiyenin bir tebriki, bir müjdesidir ve Risale-i Nur’un da mânevî bir rahmet ve yağmur olduğuna kuvvetli bir işarettir.

Ve en lâtif bir emare şudur ki: Dün, birdenbire bir serçe kuşu pencereye geldi, vurdu. Biz, uçurmak için işaret ettik, gitmedi.

Mecbur oldum, Ceylân’a dedim: “Pencereyi aç; o ne diyecek?”

Girdi, durdu, ta bu sabaha kadar… Sonra odayı ona bıraktık, yatak odama geldim. Bu sabah çıktım, kapıyı açtım, yarım dakikada döndüm, baktım, “Kuddüs, Kuddüs” zikrini yapan bir kuş odamda gördüm. Gülerek dedim: “Bu misafir niçin geldi?” Tam bir saat bana baktı, uçmadı, ürkmedi. Ben de okuyordum; ekmek bıraktım, yemedi.

Yine kapıyı açtım, çıktım, yarım dakikada geldim, o misafir kayboldu.

Sonra bana hizmet eden çocuk geldi, dedi ki: “Ben bu gece gördüm ki, Hafız Ali’nin kardeşi yanımıza gelmiş.”

Ben de dedim: “Hafız Ali ve Hüsrev gibi bir kardeşimiz buraya gelecek.”

Aynı günde, iki saat sonra çocuk geldi, dedi: “Hafız Mustafa geldi.” Hem Risale-i Nur’un serbestiye­tinin müjdesini, hem mahkemedek­i kitaplarım­ı da kısmen getirdi; hem serçe kuşunun ve senin, hem kuddüs kuşunun tabirini ispat etti –ki, tesadüf olmadığını ispat etti. Acaba, emsalsiz bir tarzda hem serçe kuşu acib bir surette, hem kuddüs kuşu garip bir surette gelip bakması, sonra kaybolması ve masum çocuğun rüyası tam tamına çıkması, Risale-i Nur’un Hafız Ali gibi bir zatın eliyle buraya gelmesinin aynı zamanına tevafuku hiç tesadüf olabilir mi? Hiçbir ihtimali var mı ki, bir beşaret-i gaybiye olmasın?

Evet, bu mesele, küçük bir mesele değil; kâinat ve hayvanat ile alâkadardı­r. Ben Risale-i Nur’un bir şakirdi olmak itibarıyla, kendi hisseme düşen bu kâr ve neticeyi, binler altın lira kadar kazancım var kanaat ediyorum. Başka yüz binler Risale-i Nur Şakirdleri ve takviye-i imana muhtaç ehl-i imanın istifadele­ri buna kıyas edilsin.

Evet, dinin, Şeriatın ve Kur’ân’ın yüzden ziyade tılsımları­nı, muammaları­nı hall ve keşfeden; ve en muannid dinsizleri susturup ilzam eden; ve Mi’rac ve haşr-i cismanî gibi sırf akıldan çok uzak zannedilen Kur’ân hakikatler­ini en mütemerrid ve en muannid filozolara ve zındıklara karşı güneş gibi ispat eden ve onların bir kısmını imana getiren Risale-i Nur eczaları, elbette küre-i arz ve küre-i havaiyeyi kendi ile alâkadar eder ve bu asrı ve istikbali kendiyle meşgul edecek bir hakikat-i Kur’âniyedir ve ehl-i iman elinde bir elmas kılıçtır. Emirdağ Lâhikası,

23. mektup, s. 73

 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye