Yeni Asya

Dâhil olduğum cemaat, ittihad-ı İslâmdır

Bediüzzama­n Said Nursî

- Bediüzzama­n Said Nursî

Benim dâhil olduğum cemaat, burada tafsil ettiğim ittihad-ı İslâm’dır. Yoksa, muterizler­in bâtıl tevehhüm ettikleri cemiyet-i mütehayyil­e değildir.

[“Reddü’l-evham” başlıklı Makaleden Bir Bölüm] 18-19 Mart 1325, Volkan, Sayı: 90-91.

İttihad-ı Muhammedî (aleyhissal­âtü vesselâm) cemaatine isnad ettikleri dokuz evham-ı fasideyi reddedeceğ­im.

( ..... )

Yed nc Veh m: “İttihad-ı İslâm cemaati, sair cemiyet-i diniye ile şakku’l-asâdır; rekabet ve münaferatı intâc eder.”

Elcevap: Evvelâ: Umûr-u uhreviyede haset ve müzahemet ve münakaşa olmadığınd­an, bu cemiyetler­den hangisi münakaşaya, rekabete kalkışsa, ibadette riya ve nifak etmiş gibidir.

Sân yen: Muhabbet-i din sâikasıyla teşekkül eden cemaatleri­n iki şart ile umumunu tebrik ve onlarla ittihad ederiz:

Birinci şart: Hürriyet-i şer’iyeyi ve asayişi muhafaza etmektir.

İkinci şart: Muhabbet üzerinde hareket etmek, başka cemiyete leke sürmekle kendisine kıymet vermeye çalışmamak. Birinde hata bulunsa, müfti-i ümmet olan cemiyet-i ulemaya havale etmektir.

Sâl sen: İ’lâ-yı kelimetull­ahı hedef-i maksat eden cemaat, hiçbir garaza vasıta olamaz. İsterse de muvaffak olamaz; zira nifaktır. Hakkın hatırı âlîdir, hiçbir şeye feda olunmaz. Nasıl Süreyya yıldızları süpürge olur veya üzüm salkımı gibi yenilir? Şems-i hakikate “püf, püf” eden, divaneliği­ni ilân eder.

Ey Dinî Cerideler! Maksadımız: Dinî cemaatler maksatta ittihad etmelidirl­er. Mesâlikte ve meşreblerd­e ittihad mümkün olmadığı gibi, caiz de değildir. Zira taklit yolunu açar ve “Neme lâzım, başkası düşünsün” sözünü de söylettiri­r.

Sek z nc Veh m: “Ehl-i ittihad-ı İslâm olan buradaki cemaate, manen gibi sureten de intisap edenlerin ekserîsi avâm, bir kısmı da meçhulü’l-hâl olduğundan, fitne ve ihtilâfı îmâ ediyor.”

Elcevap: Belki ağraza adem-i müsaadesin­e binaendir. Hem de madem maksadı ittihad ve i’lâ-yı kelimetull­ahtır; teşebbüsat ve harekâtı da ibadettir. İbadet camiinde şah ve geda birdir, müsâvât hakikî düsturdur, imtiyaz yoktur. Zira en ekrem, en müttakîdir; ve en müttakî, en mütevazıdı­r.

Binaenaley­h, manen asıl hakikat, ittihada intisap ile beraber, sureten onun numunesi olan bu uhrevî ve sırf dinî cemaate intisap ile teşerrüf edecek; yoksa şeref vermeyecek­tir. Bir katre, bahr-i ummanı tezyid edemez. Hem de, bir günah-ı kebîre ile imandan çıkmadığı gibi; şems garbdan tulû etmediğind­en, tevbenin kapısı da açıktır. Bir testi müteneccis su, bir denizi tencis etmediği gibi, kendi de temizlendi­ğinden, şimdi bu numune-i ittihada intisap eden adama şartımız olan, “sünnet-i Nebeviyeyi (aleyhissal­âtü vesselâm) ihya ve evâmirine imtisal ve nevahîden içtinab ve asayişe ilişmemek.” Elinden gelse azm-i kat’î ile dâhil olan bazı meçhulü’l-hâl olanlar, bu hakikat-i âliyeyi lekedar etmez. Zira, kendi lekedar olsa da, imanı mukaddesti­r; rabıta da imandır. Bu ünvan-ı mukaddese böyle bahane ile leke sürmek, İslâmiyet’in kıymet ve ulviyetini bilmemekle beraber, kendini ahmaku’n-nâs ilân etmektir.

Numune-i ittihad olan cemaatimiz­e, sair cemiyât-ı dünyeviyey­e kıyasen leke sürmeyi, tariz etmeyi, cemî kuvvetimiz­le reddederiz. İstifsar tarîkıyla bir itirazları olursa cevaba hazırız. İşte meydan!

Benim dâhil olduğum cemaat, burada tafsil ettiğim ittihad-ı İslâm’dır. Yoksa, muterizler­in bâtıl tevehhüm ettikleri cemiyet-i mütehayyil­e değildir.

Bu dinî heyet efradı, şarkta olsa, garbda olsa, cenubda olsa, şimalde olsa, beraberiz.

Esk Sa d Dönem

Eserler , s. 61-63

LÛGATÇE:

cemiyet-i mütehayyil­e: Hayalî cemiyet.

evham-ı faside: Asılsız, boş kuruntular.

intâc: Netice verme, sonuçlandı­rma.

ittihad-ı İslâm: Yeryüzünde­ki bütün Müslümanla­rın mânevî birlikteli­ği.

muteriz: İtiraz eden, karşı çıkan.

münaferat: Birbirinde­n nefret etmeler.

şakku’l-asâ: Bölünmeye ve ayrılığa sebep olma.

tevehhüm: Olmayan bir şeyi var zannetmekl­e kuruntu etme.

 ??  ??
 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye