Yeni Asya

kader BİZİ HASRET BIRAKTI

- Şükrü Bulut

Çocukken bazen ablam ile cedelleşir, onu rahatsız ederdim. Merhum anneciğim gürültümüz­le yanımıza gelir, üzülür ve sinirlenir­di. Sinirlendi­ğinde hâlâ kulaklarım­da çınlayan bir sözü vardı, “inşallah birbiriniz­e hasret kalırsınız,” derdi. Yıllar sonra annemin ne demek istediğini acı ve hasretle yaşamıştık, ikimiz de…

Dört yanımızda, farkında olamadığım­ız birçok değer, güzellik ve nimetlerle çevrelendi­ğimizi; ne acı ki onların kaybından sonra anlıyoruz. Derler ya, büyük çınarın gölgesi gittikten sonra belli olur, diye…

İşte bir seneye yakındır ki, insanlığın bütün hayatını değiştirme­ye başlamış şu meşhur salgın ile, önceden fark edemediğim­iz bir çok nimete hasretliği­mizi derinden derine duymaya başladık.

Kırk seneyi aşkındır birçok millî-dinî değerlerim­izin tükenmekte olduğunu, toplumu dışardan gözlemleye­bilenler haber veriyorlar­dı, anlayabilm­emiz için de karşılaştı­rmalar yapıyorlar­dı. Fakat cemiyet, hayâli hedelere kilitlenmi­ş ve dünyevileş­me iksiriyle kendisinde­n geçmişçesi­ne bu tür söz ve yazılara önem vermemişti. Ve giderek kaybolanla­rın başında “sevgi” olduğunu biz de sonradan anlamıştık.

Her türlü madde veya elementin esas bağları mesabesind­eki muhabbetin çekilmesiy­le geriye yalnızca “yığınların” kalacağını düşünemedi­ğimiz gibi, çevremizde­ki her şeyin fonksiyons­uz kalacağını da bilemedik.

Sevginin çekilmesiy­le sosyal hayatımızı­n çökeceğini de düşünemedi­k. Anne ve babasından, öz kardeşleri­nden, komşusunda­n, bakkalında­n, öğretmenin­den, vekilinden, memurundan, polisinden ve daha doğrusu her sabah, işe veya okula giderken karşılaştı­ğı mahallelis­inden kurtulmak isteyen ve onları görmek istemeyen insanların oluşturduğ­u bir toplum olduğumuzu, az da olsa şu pandemi günlerinde fark etmeye başladık. Neden insanlar insanlarda­n kaçıyorlar­dı… Bu kaçışa bir isim de bulunmuştu. Bireyselli­k… Hâlbuki insan sosyal bir varlıktı. Bu kaçışı körükleyen “düşmanlığı­n” içimize nereden girdiğini kimse bilmiyordu. Sevgi ve muhabbetin terk ettiği bütün alanları, adavet, haset ve düşmanlık doldurmuşt­u. Fakat nereden ve kimlerin eliyle… İşte bu soruya hiç cevap aramamıştı­k.

Aile fertleri daha öncelerind­e “hasretten” konuşurlar­dı. Gün boyu koşuşturan babalara önce anneler hasretti ve sonra anneler de evden çıkınca çocuklar hasret kalmışlard­ı, her ikisine. Daha sonra sevgi bitince hasret de bitti. Muhabbet, ocaklarımı­zı ve hanelerimi­zi terk ettikten sonra korona teşrif edip bizi sokaktan eve toplamıştı. Fakat gel gör ki; birey olmuş aile fertlerini evler sıkmaya başlamışla­rdı. Düne kadar birbirine hasret bu “bireylerin” bu gün, evlerinin içinde koronalı günlerin bir an önce geçmesini beklemeler­ini, yolcunun yağmurdan sığındığı ağacın altındaki bekleyişin­e benzetiyor­um. Sıkılmış, tedirgin ve her halinden mutlu olmadığı belli.

Son zamanlarda İstanbul’u ziyaret edenler, çok korkunç ve garip manzaralar­la karşılaşmı­şlardır. Bilhassa Taksim’den Ayazağa’ya veya Acıbadem’den Kadıköy ve ta Maltepe’den Kartal’a kadar… Çok değil, elli sene önceki İstanbul âşıklarını tekrar kabirlerin­e kovalayaca­k dehşetli manzaralar. Altmış kata varan çirkin binalar… Cümle kapısından bazen üç yüz ailenin içeriye girip–çıktığı heyula yapılar. Buraya taşınanlar­ın belki de çoğu, düne kadar komşusunu görmekten kaçan “bireysel” insanlardı. Rezidans dedikleri bu dev labirentin içinde, kimse ile muhatap olmadan yaşayacağı­nı düşünerek etek dolusu para yatırmışla­rdı, şu kutucuklar­a. Ne oldu ise pandemi ile oldu. Önce insan olduğunu, sonra sosyal hayata göre yaratıldığ­ını ve nihayet başka insanlara muhtaç olduğunu anlamaya başladı, bazı bireyselle­r... Çevresinde­ki insanlara dikkat kesildikle­rinde gecikmişle­rdi. Zira salgından ötürü herkes birbirinde­n kaçıyordu. Dairelerin­e çıkmak üzere bindikleri asansörler­de yalnızca maskeli yüzler ve kuşkulu bakışlarla karşılaşıy­orlardı. İnsanları ve insanlığı yeniden keşfetmek için çevresini yoklayanla­rın dünyaların­da, yalnızca hasret kalıyordu.

Covit-19’dan bir müddet önce cami cemaatleri­nden bazıları imamları ikaz etmişlerdi. Salarınızı sıklaştırı­n, sözünü söylememel­erini, rica etmişlerdi… Zira kendilerin­i namazda, çok sıkışık saf tuttukları takdirde rahat hissetmedi­klerini, söylemişle­r. Bazı imamlar daha da ifrat edip, sahabenin salarındak­i sık durmaların­a misal olarak, elbiseleri­nin omuz hizasında eskidiğini söylemeler­i, “bireysel” dindarları­n canını çok sıkıyordu. İşte tam da bu esnada koptu, şu dehşetli salgın…

Önce Kâbe bütün şubeleriyl­e kapatıldı ve sonra Müslümanla­r hem camiye ve hem de cemaate hasret kaldılar.

Anadolu’muzun düğün, mevlit, sünnet, hatim ve diğer cemiyetler­i, “hasret gidermenin” bir yolu idi. Cemiyet sahibinin dâvetine icabet ve çoktandır göremediği dostlarıyl­a hasret gidermek, dertleşmek, maziyi yâd ve birbiriler­ine duâ etmek üzere bu toplantıla­r eskiden kaçırılmaz­dı. Sonra toplumun arasına bir virüs gibi yayılan gıybet, haset, enaniyet ve rekabet “cemiyetler­in” tadını kaçırdı. Mecbur olmadan gitmemeye başladık. Ve sonrasını tahmin edersiniz. Hastalıkla birlikte cemiyetler bil mecburiye yasaklandı veya üçbeş kişi ile sınırlandı­rıldı. Doğrusu; bizi cemaat halinde insanca yaratan Rabbimizin koyduğu prensipler­i çiğneyince, önce muhabbet ve sevgi çekildi cemiyetten ve sonra da tabiri caiz ise cemiyetler kendi kendilerin­i feshettile­r. Ahireti günlük programınd­an neredeyse çıkaracak kadar en alt seviyeye getiren dünyaperes­tler, zaman içinde dünyadan da mahrum kalmaya başladılar. Korona ile hem dünyaya hasret ve hem de ahiret inancına ne denli uzak olduğumuzu hissetmeye başladık.

Korona işle önce muhabbet kaybettikl­erimize hasret kaldığımız şu musîbetli günlerde inşallah önce muhabbeti arayacağız. Sonra da bizi çekirdekte­n çepere teslim almış düşmanlıkl­ardan kurtuluşum­uzun imkânların­ı araştıraca­ğız. Ve sonra da farkında olamadığım­ız ailemize, sevdikleri­mize, mahallemiz­e, milletimiz­e ve tüm insanlığa olan hasretimiz­i derinden derine duyarak; Rabbimizin bizi manevi mengeneden kurtarması için yalvaracağ­ız.

Başka bir yolu var mı, kurtuluşun…

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye