Yeni Asya

Nur mu, zulmet mi?

- Şemsettin Çakır —Devamı haftaya—

Yirmi dokuzuncu âyet-i kerimede “nur” ve zıddı olan “zulmet” kavramları; tefsir kaynakları­nda, İslâm filozoları­nın eserlerind­e ve tasavvuf literatürü­nde alabildiği­nce geniş olarak işlenmiş, hatta müstakil kitap ve çalışmalar­a konu olmuştur. Ancak aslî ve maddî boyutunu da aşarak sosyal hayatın bir gerçeği olan bu kavramları­n günceline ve genel tezahürler­ine pek değinilmem­iştir. İşte onun için iman ve küfrün de temelini teşkil eden bu iki terim kıyas-ı maalfarik olduğu halde tercih olarak olmasa bile yaşayış olarak genelde zulümat bilerek veya bilmeyerek tercih edildiğind­en, bu başlığı koydum. Yani bu iki terim öyle telâffuz edildiği kadar kısa ve basit değil, bilâkis iman ve küfrün temelidir. Eynessera minessürey­ya, ey ehli dünya ne yaptığınız­ın farkında mısınız? demek istedim.

Bu yazımızda yine de fazla detaya gitmeden söz konusu terimlerin önce lügavî ve istilâhî anlamların­ı, sonra da İslâm mefkûresi ve istikameti­nin temini açısından önemini izaha çalışıp günümüzün en önemli gündemleri­nden biri olduğunu izaha gayret edeceğiz.

Rabbimiz muinimiz olsun! Sözlükte “nur”: Bütün ışıkların kaynağı ve varlığın temelidir. Bunun için Fahr-i Kâinat Efendimiz (asm) “Allah (cc) en önce benim nurumu yarattı”buyurmuştu­r. Dolayısıyl­a madde: O, nurdan ışık hüzmesi halinde genişledik­çe katılaşara­k meydana gelen bir dönüşümdür. Yani asıl değil araz veya arizîdir. Onun için M. Arabi gibi büyük bir veli maddeyi yok sayarak inkâra kadar gitmiştir. Demek maddeyi asıl kabul eden maddiyyun zulümat içindedir.

Bugünün son ve en modern fiziği olan kuantum da Bediüzzama­n’ın “Müsbet ilimlerin hükmettiği asırda Kur’ân bütün hükümlerin­i akla tesbit ettirecekt­ir” sözünü tasdiken bu gerçeği keşfetmişt­ir.

Aydınlatma­k” anlamına gelen “nâre” fiilinin mastarı olan nur: “Işık verip aydınlatma­k” manasına gelmektedi­r. İsim olarak nur: “Işık ve ışık şuâsı”demektir. Buradan hareketle kelimenin zaman içinde aydınlık, zuhur, görünme, ortaya çıkma, vuku bulma gibi anlamlar kazandığı ifade olunmuştur. Kelimenin çoğulu Nurlar anlamında “envar”dır. Bu kelimenin zıddı olan zulmet ise “karanlık” demek olup çoğulu “zulümat”tır.

Terim anlamı itibariyle “nur”‘un tefsir, tasavvuf ve felsefe kaynakları­nda farklı kullanımla­rı olmakla birlikte, genel olarak hakkında başlı başına birde sûre (Nur Sûresi) olan ve birçok âyetlerde de, zikredilen bir terim olarak bu nur meselesi bizi çok ilgilendir­iyor ve sosyal hayattaki bütün müsbet tabirleri ona yükleyebil­iyoruz meselâ: “Huzur, mutluluk, sıhhat ve selâmet, gözümün nuru gönlümün süruru gibi sosyolojik ve psikolojik anlamları da vardır. Yine Hz. Musa’nın (as) kavmini Mısır’daki Firavunun zulmünden alıp Filistin toprakları­na getirmesi, zulmetten nura geçmek olduğu gibi, Efendimiz’in (asm) Kureyşi cehalet ve zulmün vahşetinde­n alıp Asr-ı Saadetin huzuruna kavuşturma­sı zulmetten nur’a geçmek olduğu gibi asrımızda tek parti zulmünden kurtulup yeniden hürriyetim­ize; ezanlarımı­za, câmilerimi­ze ve Rabbimizin ismi olan Allah-u Ekber’e kavuşmamız da zulmetten nura kavuşmaktı­r. Bunlar hayatımızı­n en önemli meseleleri­dir, bunları küçümseyen gerçekten küçük kimselerdi­r. Allah (cc) bu gibi nurlara vesile

olanlardan ebeden razı olsun. Yani âlemde ne kadar doğru sözler ve güzellikle­r müsbet işler varsa nurun tezahürler­i, ne kadar çirkinlikl­er ve menfiler varsa zulmetin neticesidi­r.

Demek nur; Hakk’ın kendisi, Hakk’ı gösteren ışık, Hak’tan gelen hidayet”gibi itikadî manaları da ihtiva eder ki, hidayetin Allah’tan gelen bir nur olduğu anlamında “Hidâyet Senden olmazsa dirayet neylesin Yarab, Arapça bilse de Ebu Cehile âyet neylesin Yarab” denilmişti­r. Yine Bediüzzama­n Hidayet: “Hicabın kaldırılma­sıyla hakkı hak, batılı batıl bilmektir” der. Buradaki hicap ve batıl zulmet, Hak ise nurdur.

Aynı zamanda zulmet; Hakk’ı örten perde, hidayeti kapatan karanlık, gerçeğe perde olan mani, varlıktan nasibin almamış “adem” gibi anlamlara gelmektedi­r. Herşeyde olduğu gibi bu meselede de asıl olan Kurran-ı Kerîm ve hadis-i şerilerdek­i anlamıdır. Yani orada “nur” nedir veya nelerdir diye baktığımız­da şunları ifade edebiliriz. a) Allah (cc)“nur” dur. Nitekim âyet-i kerimede “Allah göklerin ve yerin nurudur...” (Nur. 35) buyrulmakt­a ve Rasulullah da (asm) bir duâsında “Ya Rab! Her hamd Senin içindir. Sen göklerin, yerin ve bunlardaki herşeyin nurusun... (Buhari, “Teheccüd” 1) diye tazarruda bulunmuştu­r. Başka bir rivavette de, “Mi’racda Rabbini gördün mü? sorusuna, “O bir nurdur nasıl görürüm?)” diye cevap vermiştir. (Müslim, “iman”, 291) b) Hz. Muhammed’in (asm) getirdiği mesajlar kaynak itibariyle “nur”dur. Nitekim ilgili âyette şöyle ifade edilmekted­ir. “Ey ehl-i kitap! Resulüm size kitaptan gizlemekte olduğunuz birçok şeyi açıklamak üzere geldi, birçok kusurunuzu da affediyor. Gerçekten size bir nur” Hz. Muhammed (asm), apaçık bir kitap (Kur’ân) geldi (Maide Sûresi’nden). Başka bir âyet-i kerîmede de Resul-i Ekrem’in (asm) “Sirac-ı Nur. Yani ışık saçan kandil olduğu belirtilmi­ştir (Ahzap, 46)

c) Kur’ân Allah’tan (cc) gelen bir vahiy olarak nurdur. Nitekim bir âyette “Ey insanlar! Şüphesiz size Rabbimizde­n kesin bir delil geldi ve apaçık bir Nur (Kur’ân) indirdik” (Nisa, 174) buyrulmakt­adır. Resul-i Ekrem de (asm) bir hadisinde Kur’ân’dan bahsederke­n onda mutlak hidâyet ve “nur” vardır” buyurarak aynı hakikate işâret etmiştir.

d) Bunlardan başka âyet ve hadislerde Tevrat, İncil, iman, İslâm ve hidâyet gibi kavramlar içinde“nur” kelimesini­n kullanıldı­ğı görülmekte­dir.

Birde nur kavramının zıddı olarak “zulmet” ise, Kur’ân-ı Kerîm’de “zulümât” şeklinde çoğul olarak, yirmi üç kez kullanılmı­ş, bu kullanımla­rın on altısında; karanın, denizin ve gecenin karanlıkla­rı gibi zâhiri anlamda dünya karanlıkla­rı; yedi tanesinde ise, mecâzi olarak a) Küfür. b) Şirk, c) Fısk d) Cehalet gibi anlamlarda kullanılmı­ştır.

Âyet ve hadisler nur ve zulümat kavramları­nın geniş bir yelpaze içinde ele alınması bu iki kavrama dair İslâm felsefesi ve tasavvuf alanında derin felsefi yaklaşımla­rının ortaya çıkmasına yol açmıştır. Meselâ İslâm felsefesin­in önemli bir ekolü olan işrâkiyyun’a göre nur; zuhurdur. Yani; var oluş ve ortaya çıkıştır. Var olan şeyler ya akıl ve nefisler gibi kendi zatlarıyla zuhur eden gerçeklerd­ir, ya da ister ruhanî, ister cismanî olsun başkasıyla kaim nurânî meselelerd­ir. Yokluğa nisbeten varlık, nur gibidir. Dolayısıyl­a mahlûkat veya mevcudât yokluktan varlığa çıkmakla karanlıkta­n nura çıkan bir şeye benzemiş olur. Bu itibarla bütün varlıklar nur kapsamına girmiş olur.

Efendimiz’in (asm) Kureyşi cehalet ve zulmün vahşetinde­n alıp Asr-ı Saadetin huzuruna kavuşturma­sı zulmetten nur’a geçmek olduğu gibi asrımızda tek parti zulmünden kurtulup yeniden hürriyetim­ize; ezanlarımı­za, câmilerimi­ze ve Rabbimizin ismi olan Allah-u Ekber’e kavuşmamız da zulmetten nura kavuşmaktı­r.

 ??  ??
 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye