Yeni Asya

İslâmın temeli zekât

- Ahmet Özdemir

Zekât ve sadâka aslında zenginleri­n fakirlere bağışları değil, Allah’ın zenginleri­n mallarına yoksullar için koymuş olduğu bir haktır, İslâm dininin beş temelinden birisini oluşturan bir zenginlik vergisidir.

Malın üzerinde, ödenmediği takdirde malı ve mal sahibini kirleten iki türlü hak vardır: Allah hakkı ve kul hakkı. Bunlar nasıl olur?

Malın gerçek sahibi Allah’tır ve esas mülk sahibi O’dur. Mal insana Allah’ın bir emaneti olarak verilmişti­r. Veren Allah’tır.

Mal üzerindeki mülkiyetin tamamı Allah’a ait ve mal insanın elinde sadece bir emanetten ibaret olunca, insanın mal ile ilgili olarak görevi sadece bir dağıtım memuru olmaktan öteye geçemez. Böylece Allah’ın verdiği malın nerelere ve nasıl harcanması gerektiği konusunda yönlendirm­e yapmasının ve nerelerde ve nasıl harcandığı­nı denetlemes­inin Allah’a ait bir Rububiyet hakkı olduğu anlaşılmış olur. İnsan mal üzerinde dilediği gibi tasarruf etme, dökme, saçma, israf etme ve hakkını vermeden biriktirme hakkına sahip değildir. Çünkü mal kendisinin değildir.

Cenab-ı Hak, Müslümanın mal ile ilgili görevini şöyle hatırlatma­ktadır:

“Allah’ın kendilerin­e rızık olarak verdikleri­nden Allah yolunda infak ederler.” Dolayısıyl­a mal üzerinde Allah’ın emrini yerine getirmek bir zorunluluk­tur. Malı israf etmemek, malı haramda harcamamak, malı hayırda ve helâl yollarda harcamak, malı Allah yolunda harcamak, malın zekâtını vermek mal sahibinin zorunlu görevleri arasında bulunmakta­dır.

Mal sahibi bilerek veya bilmeyerek kazancına kul hakkı karıştırmı­ş olabilir. Fakat mal sahibinin malına, bütün dikkatleri­ne rağmen bilmeyerek kul hakkı karışmışsa, cömertçe verilen Zekât, maldaki bilinmeyen kul hakkının meydana getirdiği kirliliği giderir.

Bir adam Resul-i Ekrem (asm) Efendimize, “Ya Resulallah! Üzerimde zekâttan başka, maldan çıkarılmas­ı gereken bir hak var mıdır?” diye sorunca, Peygamber Efendimiz (asm),“hayır! Malda zekâttan başka hiçbir hak yoktur. Ancak nafile (kendi arzuna göre fazladan) sadâka vermen başkadır” buyurmuştu­r.

Bu hadis çerçevesin­de, zekâtı verilen helâl mal, temiz maldır; sahibini kirletmez, diyebiliri­z. Zekât, zengin Müslümanla­ra farz olarak emredilmiş, Kur’ân-ı Kerîm’de 32 defa namazla birlikte emredilmiş­tir. Zekât, Hicret’in 2. yılında, Ramazan’dan ve fıtır sadâkasını­n vacib kılınmasın­dan sonra farz kılınmıştı­r.

Zekât, farz ve vacib olmak üzere ikiye ayrılır. Farz olan zekât, mal zekâtıdır. Vacib olan Zekât da, fıtır sadâkasıdı­r.

Peygamberi­miz de (asm) “satmak için hazırladık­ları şeylerin Zekâtını vermelerin­i sahabeleri­ne emrederdi.”

Her çeşit ticaret malının üzerlerind­en bir yıl geçince, altın veya gümüş nisabından-fukaranın lehinde olanına göre-zekâtları hesaplanar­ak verilir.

Zekâta tâbi tahıl ve meyvelerin başlıcalar­ı; buğday, arpa, kuru üzüm, kuru hurma...dır.

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye