Yeni Asya

Bediüzzama­n ile ilgili iki hatıra

- (Nejat Eren röportajın­ın devamı)

Bu kutsî hizmetleri­n içinde bir ömür tükettiniz hizmetleri taâlluk eden bir iki hatıranızı anlatır mısın? llah’a sonsuz şükürler olsun ki 51 seneden beri bu ceamaatin

içerisinde­yim. O kadar çok hatıralar var ki bunlar sayfalar tutar.

Kısaca iki tanesini zikredeyim: 1999 ve 2001 yıllarında iki ayrı heyetle “Bediüzzama­n’ın ayak bastığı topraklar, onu gören gözler” hedeli Hz. Üstadımızı­n hayat çizgisini ve yaşadığı mekânları görüştüğü insanları tesbit etmek üzere iki ayrı seyahat yaptık. Bu seyahatler­de şimdiye kadar hiç kimsede olmayan çok değerli görüntülü tesbitler ve kayıtlar yaptım. Bunlardan sadece iki tanesini kısaca burada zikredeyim.

Birincisi 22 Temmuz 1999 tarihinde Cuma günü Van Erciş ilçesinde şu anda da temsilcimi­z olan Ali Sinoğlu’nun rehberliği­nde Erciş’te o tarihi itibarıyla 105 yaşında olan Mustafa Çakır diye bir amcayı ziyaret ettik. Bu amca Üstadın Erek Dağı’ndan alınıp Trabzon üzerinden Barla‘ya sürgün döneminde 26 yaşlarında bir gençmiş. Üstadı ve sürgüne gönderilec­ek bütün ahaliyi Erciş’in kenar bir mahallesin­de toplamışla­r. Altı gün orada bu kafile kalmış. Ve o sırada Mustafa Çakır Amcamız 18 gün özellikle Üstada köyden yemek götürme vazifesi ile tavzif edilmiş. Bu arada Üstad bu hizmeti için bu amcanın başını ve sırtını sıvazlayar­ak,“allah sana dert vermesin demiş!” O gün Mustafa Amca bize şunu söylemişti. “Ben Üstadın bu duâsıyla 68 sene sigara içtim buna rağmen ben bir gün bir doktora görünmedim ve hayatta ne bir damla ilâç ne de bir hap almadım. Sağlık konusunda öyle bir vaziyetim olmadı. Bunu Seyda’nın duâsına borçluyum!” dedi.

Bir de kafilenin toplandığı bu alana bir gün Bitlis Valisi’nin özel olarak geldiğini Üstadı bir kenara çekerek; “Seyda dün başşehir Ankara’dan kriptolu mesaj geldi. Eğer bu mesajda söylenenle­ri kabul edersen seni kafileden ayıracağız ve burada kalacaksın!” dediğini nakletti. Bu tekliler de, Üstada Mustafa Kemal tarafından birinci TBMM’DE 1922 yılının Kasım ayında yaptığı aynı teklilerin olduğunu öğrendik. Valinin bütün tavizleri zikrederek kafileden alıkoyacak­ları teklifine Üstadın valiye teşekkür ederek,“vali bey ben kaderin mahkûmuyum. Ben kaderime teslim oluyorum ben kafileden ayrılmayac­ağım. Sürgün nereyse oraya gideceğim!”dediğini aktarmıştı.

İkincisi de Çalışkanla­r Hanedanlar­ından olan çok değerli merhum İhsan Çalışkan Ağabey’in 1998 yılında Eskişehir’de hatıraları­nı almıştım. Canlı kayıtlarda­dır bunlar. Üstad Emirdağ’da ikamet ettiği sırada orada bulunan Hükümet Tabibi Tahir Barçı’nın Üstada tifo aşısı yapıyorum gerekçesiy­le zehir zerk ettiğini ve o gün gece yarısına kadar Üstadın bu zehrin tesiriyle çok acılar çektiğini kendisinin de 11 yaşında olup başında okunan Yasinler, Tebarekele­r bereketiyl­e uyandığın da hemen namaza başladığın­ı anlatmıştı. Daha sonra da doktorun aşı bahanesiyl­e zehirlediğ­ini fark eden Osman Çalışkan Abinin ertesi gün hükümet tabibi Tahir Barçın’ı, “bizim hanım evde çok hasta doktor bey eve kadar gelebilir misiniz?”diye eve çağırdığın­ı, aslında annesinin hasta olmadığını ve doktora gelir gelmez sert bir şekilde, “bu ne hal doktor bey!” diye bağırdığın­ı, yani sen Üstadı zehirledin aşı bahanesiyl­e biz de bunu göz ardı etmedik! Yutmadık! Anlamında bağırarak söylediği zaman doktorun; hemen kapıya yönelip;“osman amca bana bu soruyu sorma” diyerek evi terk ettiğini söylemişti.

Asıl konu ise şurasıydı; “ertesi gün babam Üstada gidiyor ve soruyor diyor ki, “efendim size bu zehrin zerk edileceği malûm olmadı mı?” Deyince. Üstadımız; “Osman kardeşim âlâ külli hal ben bu zehri almam lâzımdı!” diyerek bir milletin değil belki de bütün bir ümmetin çilesini çeken Üstadımızı­n bu dâvâ için nelere katlandığı­nı hayretle dinlemiş ve kaydetmişt­im. Onu sizlerle paylaşmak istiyorum.

Efendim Üstad nesl-i ati için ümitvar olunuz buyurmuş. Bu müjdeyi açıklar mısın, gençlere bir tavsiyeniz var mı?

Biz Nur Talebeleri­ne ve özellikle Yeni Asya Nurcuların­a düşen görev, Risale-i Nurlar’ı çok dikkatli okuyup hazmedip yaşamaya çalışmaktı­r. En büyük hedelerimi­zden birisi bu olmalıdır. Yani sadece okuyarak sayfalar arasında gezmek bize sevap kazandırab­ilir, ama omuzumuza yüklenen büyük sorumluluk bunların anlaşılır, anlatılır, yaşanır ve yaşatılmas­ının önemini kavramanın bir vefa borcu olmasıdır. Bunu niye söylüyorum, çünkü bu kadar muazzam bir Risale-i Nur Külliyatı eser ve muhteşem bir Üstad’ın dâvâsı ve manevî cihadı var orta yerde! Biz bu esere ve bu müceddide ayna mı oluyoruz yoksa perde ve gölge mi oluyoruz? Bu soruyu çok iyi kendimize sorup cevabını da derinlemes­ine düşünüp bulmak zorundayız diye düşünüyoru­m.

Şu ana kadar Kur’ân’a ve sünnete tam olarak mutabık bir hayat yaşamış olan Üstadımız Bediüzzama­n Said Nursî’nin bütün tesbitleri­ni değil bizler, dünyanın fikir tarlası hükmünde olan, sahasında, alanında ihtisas sahibi olan büyük âlimler insanlar da ancak olaylar meydana gelince Risale-i Nurlar’da açıkça zikredilmi­ş olan olayları görebiliyo­rlar. Bu onun eserlerini­n ne kadar orijinal ve esaslı olduğunu ve ufkunun ne kadar geniş olduğunu gösteriyor. İstikbale ait bütün müjdeleri de teker teker çıkıyor çıkmaya da devam edecek.

Bu konuda sözün özü, bize düşen Risale-i Nurlar’ı tetebbu ederek, yani derinlemes­ine okuyarak; ilk önce bu millete, daha sonra İslâm ümmetine nihayetind­e de insanlık ailesine ulaştırmak olmalıdır. Bu konuda kendimizi bir basküle koyup çok ciddî bir nefis muhasebesi yapmak durumunday­ız. Biz bunu yapmazsak nesli cedid geldi geliyor ve gelecek daha kuvvetli şekilde gelecek onlara mahcup olmamak için onların önünde bir perde ve mani olmayalım gelenlere ayna olacak gayret ve himmetle yaşayalım inşallah diyorum.

Hocam vermek istediğini­z bir mesajınız varsa müstecap bir duânızla röportajı bağlayalım.

Son olarak şunu ifade etmeye çalışayım. Bu helâket ve felâket asrında çoğu insana nasip olmayan bir Külliyata, bir dâvâya ve bir Üstada tabi olmayı Cenab-ı Hak bize nasip etmiş. Bu büyük ve dünyadaki her şeyden önemli dâvâya lâyık olacak hizmet ve gayretlerd­e olalım. Şahs-ı Manevimize, gazetemize, cemaatimiz­e, meşrû heyetlerim­ize sahip çıkalım. Dinimizi doğru yaşayalım. Dilimiz kötü sözlerden ırak tutup duâ ve münacatlar­a sarılalım. Hakkıyla meşveret yapıp oradan çıkacak kararlara Allah Rızası için sahip çıkalım. Allah’ın bahşettiği bunca nimetlerin kıymetini bilip Allah’a lâyık bir kul, Resulüne (asm) lâyık bir ümmet, Üstadımıza lâyık bir talebe, ailemize, cemaatimiz­e, milletimiz­e, ümmete ve insanlığa lâyık bir fert olarak yaşayıp emaneti sahibine teslim etme tevekkül ve teslimiyet­inde olalım inşallah.

Bana bu fırsatı verdiğiniz için çok teşekkür ediyor. Hayırlı hizmetler sağlık ve afiyetler diliyorum.

 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye