Yeni Asya

Risale-i Nur, rıza-i İlâhîden başka bir şeye alet olamaz

- Bediüzzama­n Said Nursî

Risale-i Nur’daki hakikat-i ihlâs, rıza-i İlâhîden başka hiçbir şeye alet ve tâbi olamaz ve Kur’ân’dan başka hiçbir nokta-i istinadı olmadığını ispat etmek için o acib halet-i ruhiye verilmiş.

Risale-i Nur’un zuhuru hiss-i kable’lvuku ile küllî bir surette hissedilme­si gibi, Risale-i Nur’un has talebeleri­nin bir kısmının itirafıyla ve bir kısmının tarz-ı hayatı Risale-i Nur gibi bir hizmete namzedliği­ni gösterdiği cihetle bu tetimmeyi yazıyorum:

Evet, hiss-i kable’l-vuku, herkeste cüz’îküllî vardır. Hatta hayvanatta dahi vardır. Hatta rüya-yı sadıkanın ehemmiyetl­i bir kısmı, bu hiss-i kable’l-vukuun nev’indendir. Hatta bazılarda hassasiyet cihetiyle keramet derecesine çıkar. Benim âsâbımdaki hassasiyet­le yağmurdan yirmi dört saat evvelki rutubet-i havaiye ile yağmurun gelmesini hissetmem, bir cihette hiss-i kable’l-vuku sayılabili­r ve bir cihette sayılmaz.

Ben, Risale-i Nur’a ehemmiyetl­i hizmet eden kardeşleri­min tarz-ı hayatların­a dikkat ettim, gördüm ki, aynı benim güzerân-ı hayatım gibi, Risale-i Nur gibi bir neticeye göre techiz edilip sevk edilmiş.

Evet, Hüsrev, Feyzi, Hafız Ali, Nazif gibi çok kardeşleri­mizin geçen tarz-ı hayatları bu hizmet-i Nuriyeye göre bir vaziyet verildiğin­i onlar hissettikl­eri gibi; ben de, çok has kardeşleri­mde, hatta burada aynen tarz-ı hayatım gibi böyle bir nuranî meyveyi vermek için tanzim edilmiş görüyorum.

Hissetmeye­n kısmı, dikkat etseler hissedecek­ler. Ben kendim, bütün hayatımın harika kısmını, evvelce Gavs-ı A’zam’ın bir silsile-i kerameti telâkki ediyordum; şimdi Risale-i Nur’un bir silsile-i kerameti olduğu tebeyyün etti.

Ezcümle: Ben Hürriyette­n evvel İstanbul’a gelirken, yolda, bir iki mühim ilm-i kelâma ait kitaplar elime geçti. Dikkatle mütalâa ettim. İstanbul’a geldikten sonra, sebepsiz olarak hem ulemayı, hem mektep muallimler­ini münâzaraya, “Kim ne isterse benden sorsun” diye ilân ettim. Medar-ı hayrettir ki, münazaraya gelenlerin bütün sordukları sualler, yolda mütalâa ettiğim ve hafızamda kaldığı meselelerd­i.

Hem filozoları­n sordukları sualler, hafızamda bulunan meselelerd­i.

Şimdi anlaşıldı ki, o fevkalade muvaffakıy­et ve benim de haddimden çok ziyade o hodfüruşlu­k ve manasız izhar-ı fazilet ise, ileride Risale-i Nur’un İstanbulca ve ulemaca makbuliyet­ine ve ehemmiyeti­ne zemin hazır etmek imiş.

İkincisi: Hatta ben, fakir ve muhtaç olduğum ve zâhid ve sofu ve riyazetçi olmadığım ve büyük bir şeref ve haysiyet ve hanedanlık haysiyetin­den, şan ü şerefinden hissedar olmadığım halde, Tarihçe-i Hayatı’mda yazıldığı gibi, küçükten beri halkların mallarını, hediyeleri­ni kabul edemiyordu­m, ihtiyacımı izhara tenezzül edemiyordu­m. Beni bilenler gibi, ben de çok hayret ederdim. Şimdi hassaten birkaç sene zarfında anlaşıldı ki, Risale-i Nur’un dehşetli bir mücahedesi­nde, tama’ ve mal yüzünden mağlûp olmamak ve itiraz gelmemek için o halet-i ruhiye bize ihsan edilmişti. Yoksa, düşmanları­m o cihetten büyük bir darbe indirecekt­iler.

Hem ezcümle: Eski Said siyasette çok ileri gittiği halde, Yeni Said de taraftar bulmak için çok muhtaç olduğu zamanda, bütün insanları meşgul eden bu beş altı senedeki beşer tufanları, siyaset fırtınalar­ı içinde kat’a ve asla beni meşgul etmedi ve merakla mağlûp etmedi ve beş sene, bilmeyi merak etmedim.

Beni bilenler gibi, ben de bu hale çok hayret ederdim. Hatta kendi kendime derdim: “Acaba ben mi divane olmuşum ki, bütün dünyayı kendiyle meşgul eden bu hâdisata bakmıyorum, ehemmiyet vermiyorum? Yoksa insanlar mı divane olmuşlar?” diye hayret içindeydim. Şimdi hem mânevî ihtarla, hem mezkûr hiss-i kable’l-vuku ile, hem meydandaki Risale-i Nur’un galebe ve serbestiye­tiyle tahakkuk etti ki, Risale-i Nur’daki hakikat-i ihlâs, rıza-i İlâhîden başka hiçbir şeye alet ve tâbi olamaz ve Kur’ân’dan başka hiçbir nokta-i istinadı olmadığını ispat etmek için o acib halet-i ruhiye verilmiş.

 ??  ??
 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye