Kalem tutan parmak
Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri Onuncu Lem’a olan şefkat tokatlarında bizlere ders verici ibretlik bir hadiseden bahseder. Kur’ân’ı tevafuk mu’cizesini gösterir bir tarzda yazmakla vazifeli olan Hakkı Efendi, derd-i maişet zaruretiyle kendini mecbur bilerek gizli dâvâ vekâleti yapmaya başlar. Ancak bu durum iman hizmetindeki vazifesini ihmal etmesine sebep olur ve kalem tutan parmağı bir şefkat tokadı olarak kırılır.
“Bu parmakla hem dâvâ vekâleti yapmak, hem Kur’ân’ı yazmak olmayacak diye, lisan-ı mânâ ile ihtar edildi. Dâvâ vekâletine teşebbüsünü
bilmediğimiz için, parmağına hayret ediyorduk. Sonra anlaşıldı ki, kudsî, sâfi hizmet-i Kur’âniye, gayet temiz, kendine mahsus parmakları başka işe karıştırmak istemiyor.” (Onuncu Lem’a) tesbiti, parmağın kırılma sebebini bizlere izah eder.
Bu ibretlik şefkat tokadından alacağımız dersler olsa gerektir. İman hizmetine sarfedilmesi gereken aklımız, kalbimiz, ruhumuz hangi şeylerle meşguldür ve zamanımız hangi yerlerde tüketilmektedir. İman hizmetinde istihdam edilmesi gereken bize has istidatlarımız acaba hangi dünya işleri için kullanılmaktadır? Bize ihsan edilmiş dünya nimetleri yine dünya için mi harcanmaktır? İman hizmetinden bizleri geri çeken ne varsa elimizin tersiyle geri çevirme zamanı değil midir? Bizi iman hizmetinden alıkoyarak yerimizde durduran maddî ağırlıkları üzerimizden atmak gerekmez mi? Elbette bu soruların cevabı evet olacaktır. Yoksa kalem tutan parmak gibi iman hizmetini terk ederek sıkı sıkıya tuttuğumuz her dünyevî unsur bizlerden manen bir şeyler koparıp götürecektir. En kötüsü de maneviyatımızdan bir şeylerin kırılarak bizden ayrılmasıdır.