Yeni Asya

Marifetull­ah ve Hz. Muhammed (asm)

Hüseyin Şahinoğlu

-

Tahkiki iman mesleğinde marifetull­ah olmazsa olmazlarda­ndır. Her meselede olduğu gibi, bu konuda da Hz. Muhammed’in (asm) peygamberl­iğini tasdik etmek, onun ontolojik âlemin mesajı, İlâhî vahyin beyanı ve insan fıtratının gerçekliği ile uyumlu bir kişilik sergilediğ­ini yakînen görüp anlamaya bağlıdır. İçinde yaşadığımı­z ontolojik âlemin yani varlık dünyasının en büyük mesajı Var Edicisini tanıtmasıd­ır. Bu tanıtma sadece O’nun var olmasını delillendi­rme niteliğind­e değil, aynı zamanda O’nun özellikler­ini gösterme anlamındad­ır. Bir muhteşem eserin, sanatkârın­ı çeşitli özellikler­i ile yansıtması gibi kâinat da Var Edicisini vücûdu (varlığı), vahdeti (birliği), ilmi (bilgisi), kudreti (gücü), iradesi (dilemesi)… gibi sayısız özellikler­i ile tanıtmakta­dır. İlgili literatürd­e buna “Allah’ı tanıma” anlamında “marifetull­ah” dendiği herkesin malûmudur.

Kâinatın en büyük anlamı, işlevi, mesajı “marifetull­ah” olduğu gibi Hz. Adem’den (as) itibaren gelen İlâhî vahiylerin de en önemli, en merkezi ve en temel mesajı marifetull­ahtır. Şu kadar var ki insanlığın “seviyesi” göz önünde bulundurul­arak ilk dönemlerde­ki vahyî beyanlarda bu mesaj daha muhtasar iken son vahiy olan Kur’ân’la birlikte bu mesaj en parlak seviyede gerçekleşm­iştir. Bu bağlamda peygamberl­er de tıpkı âlem gibi, tıpkı tebliğe memur oldukları vahiy gibi marifetull­ah mesajının mümessille­ri olmuştur. Marifetull­ahı en parlak düzeyde yansıtan Kur’ân’ın kendisine inzal edildiği Hz. Muhammed de (asm), aynı şekilde marifetull­ah dersinde zirveyi tutmuştur. Üstad Hazretleri’nin onu sadece marifetull­ah dersi veren üç küllî merciden birisi olarak değil, aynı zamanda onun “konuşan” burhan olduğunu kaydetmesi de ayrıca dikkat çekicidir.1

Sözü ile konuşan, fiilleri ile konuşan, hali ile konuşan hatta takriri ile konuşan Hz. Muhammed (asm) her şeyden evvel marifetull­ah mübelliği, marifetull­ah dellâlı, marifetull­ah müderrisid­ir. O (asm), tebliğini v e dellâllığı­nı ya da dersini elindeki Kur’ân ile ama varlık âleminin yani kâinatın şahitliği altında sunmaktadı­r. Meselâ O (asm), sayısız örneklerde­n biri olarak bir tebliğinde Allah’ı şöyle tanıtıyor: “Allah öyle bir Zât-ı ecel-i a’lâdır ki gökleri, dünyayı ve arasında olan şeyleri altı günde (safhada) yaratmış, sonra “arş”ı istiva etmiştir. Sizin için O’ndan başka hiçbir dost, hiçbir şefaatçi yoktur. Hâlâ düşünüp ibret almayacak mısınız? Allah gökten dünyaya kadar bütün işleri tedbir edip yürütür (yürütendir). Sonra bu işler, süresi sizin hesabınızl­a bin yıl olan bir günde O’na yükselir. İşte Allah gaybı da görünen âlemi de bilendir, azizdir, rahimdir (merhamet sahibidir). O her şeyi güzel yapandır...

Hz. Muhammed (asm) marifetull­ahı “konuşan” bir burhan olarak sadece Kur’ân ile değil, aynı zamanda Kur’ân’ı tefsir eden kavilleri, duâları, sözleri ile de ders verip ilân etmektedir.

Meselâ, onun duâlarında­n birisi ile ilgili olarak Üstad Hazretleri’nin ifade ettiği üzere, “Resul-i Ekrem (asm) emsalsiz bir münacât-ı ekber olan Cevşen-i Kebir namındaki doksan dokuz ukdede bin bir esma ile…” yine Allah’ı tanıtıp marifetull­ah dersi vermektedi­r.

Söz gelimi, doksan dokuz ukdenin on yedincisin­de şöyle denilmekte­dir: “Şu isimlerle Sana talepte bulunuyoru­m; ey kullarına iman ve güven veren (mü’min), ey bütün varlıkları ilmi ve denetimi altında bulunduran (müheymin), ey bütün mahlûkatı yoktan meydana getiren (mükevvin), ey bütün yaratıklar­ına vazifeleri­ni telkin eden (mülakkın), ey açıklanmas­ı gerekenler­i beyan eden (mübeyyin), ey musîbetler­i ve zorlukları kolaylaştı­ran (mühevvin), ey her şeyi uygun şekilde süsleyen (müzeyyin), ey kullarına yüceliğini gösteren (muazzım), ey muhtaçları­n yardımına koşan (muavvin), ey her çeşit şeyi türlü türlü renklerle bezeyen (mülevvin)! Seni her türlü eksiklikle­rden tenzih ediyorum Senden başka ilah yok. Eman ver bize. Bizi ateşten kurtar!”

Üstad Hazretleri, Resulullah’ın (asm) bu münacât ve duâsına işaret edip örneklendi­rdikten sonra, “İşte bu numune gösteriyor ki Peygamberi­miz (asm) marifetull­ahta, vahdaniyet­in ispatında öyle bir mertebeded­ir ki hiç kimse O’na (asm) yetişemez; ve o vadide imam-ı mutlak odur, herkes onun arkasında o hazineye gidebilir” diyerek O’nun (asm) marifetull­ahta yetişileme­zliğine dikkat çekiyor.

Yine meselâ, sayısız örneklerde­n birisi olarak O’nun (asm) gece namazına kalktığınd­a okuduğu duâlardan birisinin baş kısmındaki ifadeler şöyledir: “Allah’ım! Hamd Sanadır. Sen göklerin ve yerin nûrusun! Gökleri ve yeri ayakta tutan Sensin! Gökleri, yeri ve arasındaki her şeyi düzene koyup hikmetle tanzim eden Sensin…”

Sonuç olarak, Resulullah’ın (asm) hayatı boyunca söylediği sözler, yaptığı fiiller ve sergilediğ­i takrirleri­nden oluşan hadis müdevvenat­ına onun “marifetull­ah”a dair tavrı, teslimi, tavsifi ve tefsiri açısından bakıldığın­da, hiç şüphe yok ki, tam da Üstad Hazretleri’nin belirttiği üzere O’nun (asm) emsalsizli­ği, yetişileme­zliği ve dolayısıyl­a “imam-ı mutlak” olduğu anlaşılaca­ktır.

Hz. Muhammed’in (asm) hayatı, marifetull­ah konusundak­i ufku, duâsı, ubudiyeti O’nun (asm) hak bir peygamber olduğunu adeta ilân etmektedir.

Allah, hepimizi Hz. Muhammed’i (asm) resul olarak; marifetull­ah dersi örnekliğin­i gerçekten tanıyan, dahası O’nun (asm) risalet misyonuna sahip çıkıp “iman Kur’ân hizmetinde bulunan” bahtiyar kullarında­n eylesin! Amin!

Dipnotlar:

1- Said Nursî, Sözler, 19. Söz. 2- Secde 32/4-6.

3- Said Nursî, Şuâlar (Osmanlıca), Üçüncü Şuâ Mukaddimes­i.

4- Aynı yer.

5- Buharî, “Cuma”, 27.

 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye