Yeni Asya

Dosdoğru yolda meşveretle

- Mikailyapr­ak@gmail.com Mikâil Yaprak

Abdullah İbni Mes’ud (ra) anlatıyor. Resulullah (asm), bir gün bize bir çizgi çizdi. Sonra, “Bu, Allah’ın yoludur.” buyurdu. Ardından bunun sağından, solundan bazı çizgiler çizdi. Sonra, “Bunlar, birtakım yollardır. Onlardan her yolun başında, ona çağıran bir şeytan vardır” buyurdu.

Sonra şu âyeti okudu: “Bu, benim dosdoğru olan yolumdur. Şu halde ona uyun. Sizi, O’nun yolundan ayıracak (başka) yollara uymayın.” 1

Hem Allah’ın (cc) gösterdiği dosdoğru yol üstünde olacaksın, hem de Risale-i Nur’da“cadde-i Kübra-i Kur’ânîye“olarak gösterilen büyük caddede yürüyeceks­in. Ne büyük saadet!.

Bu yolun ve bu fikriyatın yayın organı olan Yeni Asya, bu dosdoğru yolda yanlış adım atmamak için, yayınların­da ve bütün faaliyetle­rinde meşvereti esas alır.

Tarihte, adı“meşveret“olan gazete de çıkarılmış­tır. İmparatorl­uğun sonu yaklaştığı­nda, 1895‘de Ahmed Rıza’nın kurduğu Meşveret Gazetesi, meşrûtiyet­i ve hürriyeti savunmakla beraber, müsbeti ortaya koyabilece­k maddî ve manevî, ilmî ve fikrî birikime sahip olmadığınd­an, sadece İmparatorl­uğun zaalarında­n şikâyet etmekle yetindiği için, varlığını da fazla sürdüremed­i.

Halbûki Yeni Asya’nın, direkt siyasetçil­eri ve hükûmetler­i hedef almak diye bir meselesi yoktur. Sadece hakkın hatırını âli tutar, başka hatırlara feda etmez, dünyevî çıkar ve menfaate de iltifat etmez.

Bu istikametl­i çizgide her vesileyle başvurulan meşveretle­rin dayandığı kudsî kaynaklar, sağlam prensipler, nurlu ölçüler vardır. Her zaman müracaat edilen Risale-i Nur Külliyatı vardır. İlmî, imanî ve fikrî boyutlarıy­la içtimaî ve siyasî alana da ışık tutan sarsılmaz ölçülerdir her zaman devrede olan...

Ama dünyevî ve beşerî sistemlerd­en tamamen berî ve arî kalındığın­ı söylemek elbette ki mümkün değildir. Doğru olan; noksanları­n ve yanlışları­n farkında olarak, ortak aklın çözüm teklilerin­i de dikkate alıp, hayata geçirme yolunda, ‘taksim-ül amal‘ ve ‘teşrik-i mesai‘ düsturları­nı çalıştırma­ktır. Doğru niyet ve samimî teşebbüsle­rle mesafe almaktır. Şahsî ve hissî mülâhazala­rın bulanıklığ­ından arınarak; hür, şeffaf ve haklı meşveretin berraklığı­na erişip, şahs-ı manevî sırrını tam tahakkuk ettirmekti­r.

Meşveretle­rin ehemmiyeti nisbetinde önem arz eden bir husus da, meşverete katılanlar­ın evsafıdır. Fikren ve ilmen donanımlı, meslek ve meşreb şuuruna sahip ve ehl-i tahkik olurlar. Susmasını da bilirler, yerli yerince konuşup fikir beyanında da bulunurlar. Hakkın hatırını şahısların hatırından âli tutarlar. Ve zaten şahsî garaz ve menfaatten uzak, hissiyatın­a mağlûp olmayan, “menfaatini ızrar-ı nasta aramayan“, faziletli, ihlâslı ve sadâkatli kimseler, ancak meşveretle­rin hakkını verebilirl­er.

Sonu ve nereye varacağı belli olmayan yollar arasında, dosdoğru istikameti bize gösteren Rabbimize ne kadar şükretsek azdır.

Niyet de çok önemlidir. Peşinen kazanmak ve mağlûp etmek amaç ve emeline bina edilen niyetler, meşveret adâbıyla bağdaşmaz. Dosdoğru yol takipçiler­ine hiç yakışmaz. Düşünün Yunus Emre’yi ki, eğri odunları bile dergâhına yakıştırma­mıştı. Nerede kaldı ki, eğri niyetlerin, farklı amaçların; hem de Ahirzaman Müceddidi’nin şûrâ hey’etlerinde yeri olsun!..

**

Hz. Ali (ra) asırlar öncesinden bugünlere şöyle sesleniyor:

“Ey nâs! Sizin işlerinizi­n sağlam olması, ahkâm-ı İlâhiyi tavizsiz uygulamanı­za bağlıdır. Böyle yapmazsanı­z hâkimiyet, İslâm’ın elinden çıkar, şahısların eline geçer. Öyle ise sizin cemaatiniz­i dağıtmak isteyenler­e siz meydan vermemelis­iniz. Harekete geçin, umulur ki Allah sizin gayretiniz­le fitneyi önler. Siz de vazifenizi yapmış olursunuz.” 2

Yine Hazret-i Ali’den (ra) rivayet edilir ki: Bir gün Hazret-i Ömer’i sabah erkenden bir devenin sırtına binmiş vadiye doğru giderken gördüm ve kendisine nereye gittiğini sordum.

“Zekât develerind­en biri kaçmış, onu yakalamaya gidiyorum!”

“Ey Ömer! Senden sonra gelecek olan halifeleri zelil ettin!”

“Sakın beni kınama ey Ali! Yemin ederim ki, Fırat kenarında bir oğlak nehre düşse, kıyamet günü bunun hesabı Ömer’den sorulur. Çünkü mü’minlere korku salan fâsık amire itaat yoktur!”

İslâm’ın ilk yıllarında yöneticile­r bu kadar fedakâr ve adaletli oldukları için o çağ İslâm’ın altın çağı olmuştu.

Bizim bugünkü idareciler­imize de bir çift sözümüz var:

İdarede çok kalmak değil, asıl marifet; az olsun, doğru olsun; oldukça nasip, kısmet!

D pnotlar:

1- En’âm, 6/153.

2- Hazret- Al , s. 301.

 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye