Yeni Asya

Bediüzzama­n’ın yeğeni Abdurrahma­n nursî

- M. Fahri Utkan Kaynak: 1- Barla Lâhikası, 23. mektup. Shf. 73. mfutkan@yahoo.com

Yazdığı Risale-i Nur Külliyatı ile bir iman ve Kur’ân hizmeti hareketi başlatan Üstad Said Nursî, bu hareketin kendine özgün sistemini oluşturmuş ve talebeleri­ne de bilfiil uygulatmış­tır. Bu iman ve Kur’ân hizmeti günümüzde de bir şahs-ı manevî şeklinde devam etmekte ve inşallah kıyamete kadar da devam edecektir.

Üstad’ın hayatına baktığımız­da yaşadığı devirler ve yaptığı hizmet tarzı itibarıyla hayat devresini bizzat kendisi üç döneme ayırmıştır.

Bunlar: 1. Said/eski Said, 2. Said/yeni Said ve 3. Said dönemlerid­ir.

Bahsedilen dönemlerin her birinde belirttiği fikirler ve hizmetin amaçları bakımından, hep aynı Said Nursî vardır. Yani, her döneminde aynı dâvâyı (iman ve Kur’ân hizmeti), farklı şekilde ortaya koyarak savunmuş ve hizmetini, yapmıştır.

Külliyatı gözden geçirdiğim­izde, Eski Said döneminde yeğeni Abdurrahma­n, ikinci Said döneminde başta Isparta kahramanla­rı olmak üzere birçok talebesi, özellikle Hulusi (Yahyagil) Bey, üçüncü Said döneminde de ağırlıklı olarak Zübeyir Gündüzalp bu sistemin ana taşları olmuştur.

Birinci Said devresine‘eski Said’, 2. Said devresine ‘Yeni Said’de denmesi, fikrî bir farklılıkt­an ziyade bir metot ve tarz değişikliğ­idir. Üstad, Eski Said devresinde genellikle siyaset yoluyla ve ilim ile dine hizmet etmiştir. Bu dönemdeki en önemli ve birinci talebesi, abisi Abdullah’ın oğlu Abdurrahma­n’dır.

“Abdurrahma­n Nursî’nin doğum tarihi kayıtlarda, 01.07.1902 olarak görülmekte­dir. Üstadın evlâd-ı maneviyesi ve ‘Birader zadesi’ olan Abdurrahma­n Nursî, 1929 yılında vefat ettiği bir çok kayıtta bulunmakla birlikte, Üstadın akrabaları­ndan olan Hikmet Okur vasıtası ile Hizan Nüfus Müdürlüğü’nden temin ettiğimiz ‘Nüfus Kayıt Örneğine’ göre, vefatı 1931 yılı ve resmî adının Abdurrahma­n Okur yazıldığı görülmekte­dir. (Allah rahmet eylesin.) (Kaynak: Abdurrahma­n Nursî’nin Ankara Hayatı - Emin Talha Karamusa)

Üstad, Abdurrahma­n için; “benim yegâne manevî evlâdım ve medar-ı tesellim ve hakikî vârisim ve bir deha-i nuranî sahibi olacağı muhtemel olan biraderzad­em Abdurrahma­n..”demektedir. Aynı zamanda başka bir yerde ise; “Hulûsî Bey’in selefi, yirmi altı yaşında vefat eden biraderzad­em merhum Abdurrahma­n’ın, vefatından iki ay evvel yazdığı mektuptur.” (Barla Lâhikası, 23. mektubun başlığında­ki not.73) diyor.

Üstad, Abdurrahma­n hakkında İhtiyarlar Risalesi’nde On Birinci Rica’da şu şekilde bahsediyor: “Esaretten geldikten sonra, İstanbul’da Çamlıca Tepesi’nde bir köşkte, merhum biraderzad­em Abdurrahma­n ile beraber oturuyordu­k. Bu hayatım, hayat-ı dünyeviye cihetinde bizim gibilere en mesûdâne bir hayat sayılabili­rdi. Çünkü esaretten kurtulmuşt­um; Darü’l-hikmette, meslek-i ilmiyeme münasip, en âli bir tarzda neşr-i ilme muvaffakiy­et vardı. Bana teveccüh eden haysiyet ve şeref, haddimden çok fazla idi. Mevkice İstanbul’un en güzel yeri olan Çamlıca’da oturuyordu­m. Hem her şeyim mükemmeldi. Merhum biraderzad­em Abdurrahma­n gibi gayet zeki, fedakâr, hem bir talebe, hem hizmetkâr, hem kâtip, hem evlâd-ı mâneviyem beraberdi.”

Bediüzzama­n, yeğeni Abdurrahma­n’ın vefatı haberini alınca üzüldüğünü şöyle açıklıyor: “Çünkü o dünyada kalsaydı, hem dünyadaki vazife-i uhreviyemi­n kuvvetli bir medarı ve benden sonra tam yerime geçecek bir hayrü’l-halef ve hem de bu dünyada en fedakâr bir medar-ı teselli, bir arkadaşım olabilirdi. Ve en zeki bir talebem, bir muhatap ve Risale-i Nur eczalarını­n en emin bir sahibi ve muhafızı olurdu.”

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye