MÜDAFAALAR KONJONKTÜREL DEĞİL İLKESEL SAVUNMADIR
Bediüzzaman’ın düşünce ve hukuk tarihimiz ve evrensel hukuk bilimi açısından büyük önem taşıyan mahkeme müdafaalarıyla ilgili temel teşhislerden birinin onun konjonktürel değil ilkesel bir savunma yapması olduğunu dile getiren Dursun,“İnanç hürriyeti başta olmak üzere temel hak ve hürriyetleri kısıtlayan uygulamalar ve suçlamalar karşısında Bediüzzaman’ın temel hak ve özgürlükleri ve bilhassa dinî hürriyetleri meşrûiyet zemini olarak ifade etmesi, temellendirmesi ve haklılaştırması, hukuk devletinin temel prensiplerini hakim savcılara ve yöneticilere sürekli hatırlatması gibi hususlar hem adalet ideali ve hem de pozitif hukuk değerleri açısından önemli inceleme alanlarıdır. Hürriyet, adalet, müsavat, meşrûtiyet, cumhuriyet gibi temel tartışma konularında fikir beyan eden ve İslâm dünyasının temel problemlerine çözüm üreten bir İslâm âlimi profilinin, onun yargılandığı davalarda müdafaalarına ve kararlara nasıl yansıdığı da merak uyandıran bir durumdur. Mahkemelerde dikkat çeken en önemli şey, Bediüzzaman’ın hiçbir zaman şahsını savunmayarak her zaman dâvâsını ve dâvâ arkadaşlarını savunması, ülkenin ve İslâm dünyasının temel meselelerine dikkat çekerek Risale-i Nurlar’ı bir çözüm önerisi olarak sunması, muhakeme süreçlerini Risale-i Nurlar’ın tanıtılmasına yönelik bir fırsata dönüştürmesi, sanık sandalyesini savcı ve hâkimlere karşı bir ders kürsüsü olarak görmesi, haksız hapis kararları sonrasında da hapishaneleri “Medrese-i Yusufiye” olarak görüp irşat faaliyetleri için bir zemin telâkki etmesi, Risale-i Nurlar’ın savcı ve hâkimler tarafından doğru anlaşılmasını beraat kararlarından daha önemli görmesidir” şeklinde konuştu.