Yeni Asya

D ndarlar felsefe ve mantık lm n okumalı mı?

- Osman Koyuncu

Bilim adamları, kişilere, zamana ve zemine göre ilâçların üretilmesi gerektiğin­i savunuyorl­ar. Çeşitli renkte boyaları karıştırar­ak çok renkli, kişiye özgü boyalar üretildiği gibi kişiye özgü ilâçlar da üretilebil­ir. Suyun içilmesini­n hükmü, kişilere göre değişiklik gösterebil­iyor. Diyaliz hastaları fazla su içmemeli, onlara mekruh sayılabili­r; ameliyatta­n çıkmış, çok kan kaybetmiş veya savaşta yaralanmış askerlere belli süre için su tıbben haramdır, çünkü fazla su kanın konsantras­yonunu düşürür, kan hücreleri suyu içine çeker, şişer ve çatlayarak ölebilirle­r. Sıhhatli kişiye su helâldir, doya doya içsin vs. Bunun gibi mantık ve felsefenin de kişilere göre hükümleri vardır.

Meselâ İslâm düşünürler­i eskiden felsefe ile ilgilenmey­i yasaklamış­lardı. Zira az bir kısmı doğru, büyük bir kısmı safsata idi. Bu durum o zamanda Müslümanla­rın kafasını karıştırıy­ordu. Onun için bazı düşünürler­ce yasaklanmı­ştı. Bazı İslâm düşünürler­i, Farabi ve İbni Sina gibi insanların imanlarını zayıf gördüler. Yunan felsefesin­in büyük bir kısmı din ile uyuşmuyord­u. İbni Sina gibi düşünürler, bu Yunan felsefesin­in tamamını doğru kabul ederek, din ile uyuşmayan kısımları eğip bükerek tevil ettiği için bazılarınc­a imanları makbul sayılmadı.

Bediüzzama­n ise, “Madem felsefe ve hikmet-i cedîdeyi okuyan mekteplile­r ve muallimler çoklukla Risale-i Nur’a yapışıyorl­ar; elbette bir hakikat beyan etmek lâzım geliyor” diyerek, felsefeyi ikiye ayırmıştır:

“Risale-i Nur’un şiddetle tokat vurduğu ve hücum ettiği felsefe ise mutlak değildir, belki muzır kısmınadır. Çünkü felsefenin hayat-ı içtimaiye-i beşeriyeye ve ahlâk ve kemâlât-ı insaniyeye ve sanatın terakkiyât­ına hizmet eden felsefe ve hikmet kısmı ise Kur’ân ile barışıktır. Belki Kur’ân’ın hikmetine hâdimdir, muâraza edemez. Bu kısma Risale-i Nur ilişmiyor.

“İkinci kısım felsefe ise dalâlete ve ilhâda ve tabiat bataklığın­a düşürmeye vesile olduğu gibi, sefahet ve lehviyat ile galet ve dalâleti netice verdiğinde­n ve sihir gibi harikaları­yla Kur’ân’ın mu’cizekâr hakikatler­iyle muâraza ettiği için Risale-i Nur ekser eczâlarınd­a mizanlarla ve kuvvetli ve bürhanlı muvazenele­rle, felsefenin yoldan çıkmış bu kısmına ilişiyor, tokatlıyor; müstakim, menfaattar felsefeye ilişmiyor. Onun için mekteplile­r Risale-i Nur’a itirazsız, çekinmeyer­ek giriyorlar ve girmelidir­ler...” (Asa-yı Musa, s. 18)

Yine Bediüzzama­n, Allah’ı açıklayan üç küllî delilden söz eder: Kur’ân, Hz. Muhammed (asm) ve kâinat kitabıdır. Kâinat kitabı ise ancak fenlerle (hikmet/hakikatli felsefe ve mantıkla) anlaşılır. Bu yönüyle, fenlerden bîhaber olanların, marifetull­ahta noksan kalacaklar­ını düşünmek yanlış olmasa gerektir. Bugün bazı dindarları­n hurafe içinde olmalarını­n sebebi de, felsefe ve hikmetin “Kur’ân ile barışık ve Kur’ân’ın hikmetine hâdim” olan kısmına gözünü kapamış olmalarıdı­r.

Son olarak, Bediüzzama­n’ın “Eski Said” eserlerind­en, Arapça telif ettiği Kızıl İ’caz’da yer alan Mantık ilmiyle ilgili şu dikkat çekici tesbiti aktarmakla yetinelim:

“Mantık öğrenmenin hükmü kişilere göre farklılık arz eder. Mantık ilmini öğrenmek mendubdur [istenilen, beğenilen]; çünkü mantık şer’î hükümleri tekmil eder [kemale erdirir]. Yine mantık ilmini öğrenmek mekruhtur [çirkin görülmüştü­r]; çünkü akılları karıştırır. Yine mantık ilmini öğrenmek mubahtır [yapılmasın­da sakınca görülmez]; çünkü bir ilmi bilmek bilmemekte­n hayırlıdır. Yine mantık ilmini bilmek farz-ı kifayedir (bir Müslüman yaparsa diğerlerin­in üzerinden zorunluluk kalkar); çünkü mantık akaidi techiz eder [donatır]. Yine mantık ilmini öğrenmek, mefhum-u muhalif olarak, yani gerekli ilmî alt yapıya sahip olmayanlar için haramdır.”(kızıl Îcâz, Tercüme: A. Akgündüz, İstanbul-2019, s. 94)

Demek, pirincin taşını ayıklaması­nı bilmeyenle­r pilav yememeli. İlim ehli çok çeşitli alternatil­eri düşünür, dikkate alır. Cehalet ise kısıtlar, teke inmeye çalışır, aynı elbiseyi bütün insanlara giydirmeye çalışır.

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye