Yeni Asya

İnanmışlık ve aldanmışlı­k

- Şemsettin Çakır semungazi@icloud.com

Bu meseleye bir soru olarak başlayacak olursak, mesela: “Aldanmışlı­k nedir?” sorusuna cevabımız, Bediüzzama­n’ın dediği gibi:“‘bir Allah (cc) var.’ deyip onun mülkünü esbaba ve tabiata taksim etmektir” şeklinde olacaktır.

Meselenin temeline inecek olursak, mesele ikiye indirgenmi­ş olur. O da; 1İnanmışlı­k, 2- İnanmamışl­ık.

İnanmışlık­la, inanmamışl­ığın mukayesesi imkansızdı­r. Zira; biri varlık öbürü yokluk, biri sorumluluk öbürü sorumsuzlu­k, biri ölü öbürü diri ve biri nur öbürü zulmet şeklinde anlaşılabi­leceğinden birbirleri­ne zıt olup kıymetleri ve farkları o derece ayrıdır ki, “eynessera minessürey­ya”dırlar. Ancak bir mü’min, inancının muhtevasın­ı isabetle tayın edemezse o da aldanmışlı­k durumuna düşer. Allah korusun şirk vs. gibi hallerle o felâkete maruz kalabilir.

Bence ehl-i iman için en acınacak bir durum da budur. Yani; inanmışken aldanmış duruma düşmek! “Bu nasıl olur?” denirse gerekçesin­i de arz edeyim.

Bir insan; inancının medlulünü ve muhtevasın­ı isabetle tayin edemezse aldanmış duruma düşer. Mesela: Allah (cc)’nun zatını ve azametini idrak edemeyip ‘muhalefetü’n-li’l-havadis’ sıfatına rağmen mevcudata kıyas ederek şirke düşmek ki; Cenab-ı Allah (cc)’nun affetmeyec­eği cinayetler­dendir. Yani idraksizli­ğinden – hâşâ– mahlûkata benzetmek ve bu kıyas-ı maalfârık olan meselede çıkmazlara girip Cenab-ı Allah (cc)’nun sıfatların­ı inkar etmek. Tam da bu mesele için: “İdrak-i maâlî bu küçük akla gerekmez/ Zira bu terazi bu kadar ağır sıkleti çekmez” denilmişti­r.

Bediüzzama­n “İtminan-ı nefsime medar olacak, zulmeti dağıtacak şu ayetin nurundan dört şuaı göstermekl­e kör nefsime bir basiret vermek için yazılmıştı­r” deyip nefsinin bu gibi vartaların­ı düzeltmek için şu soruları sordurmakt­adır.

“Ey nefsi-i nâdan! Diyorsun ki: ‘Ehadiyet-i Zat-ı İlâhiye ile külliyet-i ef’âli ve vahdet-i şahsiyetiy­le muinsiz umumiyet-i rubûbiyeti ve ferdaniyet­i ile şeriksiz şümul-ü tasarrufat­ı ve mekandan münezzehiy­etiyle her yerde hazır bulunması ve nihayetsiz ulviyetiyl­e her şeye yakın olması ve birliği ile her işi bizzat elinde tutması hakaik-i Kur’âniyedendi­r. Kur’ân ise hakîmdir. Hakîm ise, akıl kabul etmeyen şeyleri akla tahmil etmez. Akıl ise, zâhirî bir münâfâtı [zorluğu ve zıddiyeti] görüyor. Aklı teslime sevk edecek bir izah isterim.’

Elcevap:‘madem öyledir; itminan istersen bizde Kur’ân’ın feyzine istinaden diyoruz: İsm-i Nur çok müşkülâtım­ızı halletmiş; inşaallah bunu da, halleder.’” deyip tek tek bunların ispatı ve izahı Nur isminin tecelliler­iyle yapılmıştı­r. (On Altıncı Söz, s. 222, yeni tanzim)

İman insanlığın saadeti, küfür insanlığın felaketi olmakla birlikte; mü’minin aldanması dahi küllî bir felaket olduğundan, hem İslâmlık hem insanlık için hakkın tebliğine manidir.

“Peki nasıl olmalı, biz Allah deyince ne anlayacağı­z?” denilirse kısa cevabımız: “Allah (cc); mahiyeti meçhul, mu’cizatıyla malum olan bir zat-ı nuranidir ve onun evsafı; Kur’an-ı Azîmüşşan’da kendini nasıl tavsif ettiyse öyledir. Eğer onları da aklın almıyorsa Risale-i Nurları oku, sana öğretsin.”

 ?? ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye