Yeni Asya

Sanat öldü; yaşasın beton!

- Ali Hakkoymaz alihakkoym­az@gmail.com

Şiir elbette “para” etmiyor. Bu parasız şey şiirle de sınırlı değil... Hemen hemen “sanat” adına ne varsa... Bu bir arz-talep meselesi... Yani sanat “dünya dışı” bir dünya olsa gerek... Burada menfaat öne çıkıyor.

Para, makam, mekân, giyim kuşam gibi elle tutulur, gözle görülür şeyler sonsuzluk adına olan ne çok şeyi perdeliyor.

Bu durumda sizin de havaya ayak uydurmanız yoksa ayak direyip birçok sıkıntıyı göğüslemen­iz gerekiyor.

Peki sanatın olmadığı yerde; insanlık nasıl olur, diyeceksin­iz. Olmaz da... Sanat manat olmadan da bak; hayat bayat yaşıyoruz.

Bir yanımız kabalık, bir yanımız aşırısında­n fukaralık...

Ne işin var şiirle, mimarî ile; şeddadî binaları dik; paranı almana bak! Şimdi Sinanların, Yunusların sırası değil... İşimiz var; vaktimiz yok!

Ne yapacağımı­zı bilmediğim­iz bir yığın paraya ihtiyacımı­z var.

Kitabı, kelimeyi, nezaketi, hazzı, huzuru, sürûru, letafeti, kâğıdı, kalemi bir kalemde geç; bize gurur, şatafat gerek...

Bu zor fotoğrafı her şeye rağmen çekmek; nereye gittiğimiz­i görmek üzücü olabilir. Bu yaşadıklar­ımızın yaşamak olmadığını bilenlerin feryadına kulak verelim. Dünya çok kaydı.

Çoğunluk pazara gelen malla ilgileniyo­r. Düşünün ki sanat ve sanatçı el üstünde tutuluyor.

Şaire gittiği yerde iltifatlar var. Hattat, yazar dendi mi -hikâye bu ya- kapılar ardına kadar açılıyor. Uçaklar, trenler bedava veya sembolik fiyatlara... [Ha, ha, ha!]

Bu durumda sanatla uğraşanlar çoğalmaz mı!

Belki bunları bir akıl eden, kalbine koyan olur da... aaa yaşamak diye bir şey varmış, deriz. Çok iyi olur.

Ben inşaat gürültüler­inden, tozlarında­n öylesine bıktım.

Bu, işi kolaylaştı­ran makineler; rahatımıza rahatlık kattı gibi de huzurumuzu huzursuz eyledi. Kaçırdı bile!

Ha, bir de bütçe denilen bohçamız -bu arada bütçe; bohçadan gitme- yırtık. Paramız tırtık tırtık edildi.

Yaşamayı, kendimizi unutturan yerde köprüler, yollar, yepyeni binalar olabilir ama orada medeniyet olmaz.

Hele de birileri “yaşasın” diye çokluk onlara hizmetçi ise; orada şiirin adı okunmuyor demektir.

Taştan, demirden, asfalttan başımızı kaldırdığı­mızda yaşamak bizi bekliyor.

Ağaçlarla, kuşlarla kavgalı ve onların dilini anlamaktan uzak bir yerdeyiz.

Ben ağaç diyorum; sen beton diyorsun; seninle oturup çay bile içemem. Güle güle diyeceğim de... gülleri solduran gülemez ki...

 ?? ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye