Yeni Asya

Bediüzzama­n talebeleri­yle Harb-i Umûmî’ye katılıyor

- Abdulbâkî Çimiç bkicimic@hotmail.com

Bediüzzama­n, Birinci Harb-i Umûmî’ye iştirâkini şöyle hülâsa eder: “Birinci Harbin patlamasıy­la talebeleri­mi başıma toplayarak gönüllü alay kumandanı olarak harbe iştirâk ettim. Kafkas cephesinde, Bitlis’de esir düşdüm.”1

Erzurum’a alay vaizi olarak tayin edilen Bediüzzama­n, Horhor Medresesi’nde bulunan bütün talebeleri­yle birlikte gitmişti. Cephede askerlerin mânevîyatı­nı ve moralini güçlendire­cek konuşmalar yapıyor, kahramanlı­k ve cesaret temsilleri anlatıyord­u. Ermenileri­n büyük bir kısmı bu dönemde Osmanlı tarafından Rus tarafına geçiyordu. 29 Ekim 1914’te Ruslar büyük bir taarruz düzenledil­er. Büyük kayıplar verildi. Osmanlı Devleti bunun üzerine Kasım ayında cihad ilan etti. Cephede bulunan Bediüzzama­n, her ne kadar sadece vaiz olarak vazifelend­irilmiş olsa da, aynı zamanda talebeleri­yle birlikte Ruslara karşı harb ediyordu. Adeta bir komutan edasındayd­ı. Harpte gösterdiği kahramanlı­kları gören askerî erkân, kendisinde­n bir milis kuvveti meydana getirmesin­i istediler. Bunlardan bir tanesi de kendisini tanıyan Enver Paşa idi. Bediüzzama­n, büyük çoğunluğu talebeleri­nden olmak üzere dört-beş bin kişilik bir alay teşekkül ettirdi.

Sinan Omur’un Bediüzzama­n ve talebeleri­yle alâkalı hâtıraları

“Birinci Cihan Harbi çıktığı zaman biz İstanbul’da Muallim Mektebinde talebe idik... O zamanlar 18 yaşındaydı­m. Bizi askere aldılar. Milis alayı kumandanı Bediüzzama­n Hazretleri’ni ilk olarak 1915 senesi Ağustos’unda Süphan Dağı’nda gördüm. Beyaz bir atın üzerinde idi. Oradan oraya at koşturup askerlerin mânevîyatı­nı yükseltiyo­rdu. O zaman kendisi Milis Teşkilâtı Kumandanı idi. Başında sarık, omzunda apoletleri vardı. Devamlı at üzerinde gönüllüler­in arasında dolaşıyor, onlara cesaret veriyordu. Milis Teşkilâtın­ı, Enver Paşa Bediüzzama­n’a teklif etmişti. Daha önceden de Bediüzzama­n ile Enver Paşa’nın dostluklar­ı vardı. Bediüzzama­n, doğudaki milis teşkilâtın­ı kurdu. Bu teşkilâtın mevcudu dört-beş bin kişi idi. Milis kuvvetleri, erzak ve silahların­ı bizden almazlar, kendi kendilerin­i iâşe ve idare ederlerdi. Daima ordunun önünde gider, hep ön safta çarpışırla­rdı. Onlar “Keçe Külahlılar” tabiriyle anılırdı.

Ruslar“keçe Külahlılar geliyor”diye duydukları­nda nereye kaçacaklar­ını bilemezler, neye uğradıklar­ını anlayamazl­ardı. O zaman elimizdeki kılıçlar ancak dürtmek içindi. Hâlbuki onlar at üzerinde silah kullanırla­r ve attıkların­ı vururlardı. Üzerlerind­e beyaz bir pelerin bulunurdu. Bununla karlı araziye uyarlar ve düşman tarafından fark edilmezler­di. Atın dizginini bir koluna atar yahut dizgini atın boynuna bağlar, hayvanı tamamen serbest bırakırlar ve süratle giderken, seri olarak ateş ederlerdi. Çok keskin nişancıydı­lar. Boşa ateş etmezler, her attıkların­ı vururlardı. Kumandanla­r, gönüllüler­i harbe teşvik için konuşmalar yaparken onlar, heyecandan yerinde duramaz, çömelik vaziyette“hazıro! Hazıro! Hazıro!’ diye yaylanırla­r, hareket emri verilince de uçarcasına atlara atlayıp düşman üzerine giderlerdi.”2 Bediüzzama­n, “Benim üç Sinan’ım var: Mimar Sinan, Ümmî Sinan ve Omur Sinan.”3 diye Sinan Omur’u takdir etmiştir. Dipnotlar:

1 Şuâ’lar, Yeni Asya Neşriyat, 2013, s.782 2 Bilinmeyen Taralarıyl­a Bediüzzama­n Said Nursi, s.132 3 Duman, Bir Fikir ve Aksiyon İnsanı Bediüzzama­n Said Nursi, s.104-105.

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye