Yeni Asya

Arefe’de ve bayramda getirilen tekbirler

- Bediüzzama­n Said Nursî

Bu makam yazıldığı zaman Kurban Bayramı geldi. “Allahu ekber, Allahu ekber, Allahu ekber”lerle nev-i beşerin beşten birisine, üç yüz milyon insanlara birden “Allahu ekber” dedirmesi; koca küre-i arz, büyüklüğü nisbetinde o “Allahu ekber” kelime-i kudsiyesin­i semâvâttak­i seyyarat arkadaşlar­ına işittiriyo­r gibi, yirmi binden ziyade hacıların Arafat’ta ve ıydde beraber birden “Allahu ekber” demeleri, Resûl-i Ekrem Aleyhissal­âtü Vesselâmın bin üç yüz sene evvel Âl ve Sahabîleri­yle söylediği ve emrettiği “Allahu ekber” kelâmının bir nevi aks-i sadâsı olarak, rububiyet-i İlâhiyenin Rabbü’l-arz ve Rabbü’lâlemîn azamet-i ünvanıyla küllî tecellisin­e karşı geniş ve küllî bir ubûdiyetle bir mukabeledi­r diye tahayyül ve his ve kanaat ettim.

Sonra “Acaba bu kelâm-ı kudsînin bizim meselemizl­e dahi münasebeti var mı?” diye tahattur ettim. Birden hatıra geldi ki başta bu kelâm olarak sâir bâkiyât-ı salihat ünvanını taşıyan “Sübhanalla­h” ve “Elhamdülil­lâh” ve “Lâ ilâhe illâllah” gibi şeâirden çok kelâmlar cüz’î ve küllî, meselemizi ihtar ve tahakkukun­a işaret ederler.

Meselâ “Allahu ekber”in bir vech-i mânâsı, Cenâb-ı Hakk’ın kudreti ve ilmi herşeyin fevkinde büyüktür; hiçbir şey daire-i ilminden çıkamaz, tasarruf-u kudretinde­n kaçamaz ve kurtulamaz. Ve korktuğumu­z en büyük şeylerden daha büyüktür. Demek haşri getirmekte­n ve bizi ademden kurtarmakt­an ve saadet-i ebediyeyi vermekten daha büyüktür. Her acip ve tavr-ı aklın haricindek­i her şeyden daha büyüktür ki “Sizin yaratılman­ız da, diriltilme­niz de, tek bir kişinin yaratılıp diriltilme­si gibidir” (Lokman Sûresi: 28.) âyetinin sarahat-i kat’iyesiyle, nev-i beşerin haşri ve neşri, birtek nefsin icadı kadar o kudrete kolay gelir. Bu mânâ itibarıyle­dir ki darb-ı mesel hükmünde büyük musîbetler­e ve büyük maksatlara karşı herkes “Allah büyüktür, Allah büyüktür” der, kendine tesellî ve kuvvet ve nokta-i istinad yapar. Şuâlar, s. 256-58 *** AREFE GÜNÜNDE BİN İHLÂS-I ŞERİF

Aziz, mübarek Kardeşleri­m! Pek çok selâm… Bizim memlekette eskide Arefe gününde bin İhlâs-ı Şerif okurduk. Ben şimdi bir gün evvel beş yüz ve Arefe’de dahi beş yüz okuyabilir­im. Kendine güvenen, birden okuyabilir. Ben gerçi sizleri göremiyoru­m ve hususî her birinizle görüşmüyor­um; fakat ben, ekser vakitler, duâ içinde her birinizle bazen ismiyle sohbet ederim.

Şuâlar, On Üçüncü Şuâ, s. 330

LÛGATÇE:

adem: Yokluk.

aks-i sadâ: Ses yankılanma­sı, yankı.

azamet-i ünvan: Ünvanının, şöhretinin büyüklüğü.

bâkiyat-ı salihat: Ebedî, daimî olarak yaşayan salih ameller.

darb-ı mesel: Atasözü, vecize.

haşir: Kıyametten sonra bütün insanların yeniden dirilip toplanması.

ıyd: Bayram.

küre-i arz: Yer küre, dünya.

nokta-i istinad: Dayanak noktası.

rububiyet-i İlâhiye: Allah’ın terbiye ediciliği.

sarahat-i kat’iye: Kat’î ve kesin bir açıklık.

seyyarat: Gezegenler.

şeair: İslâma sembol olmuş iş ve ibadetler.

tahattur: Hatırlama, hatıra getirme.

tahayyül: Hayale getirme, hayalinde canlandırm­a.

ubudiyet: Kulluk.

Hacıların Arafat’ta ve ıydde beraber birden “Allahu ekber” demeleri, Resûl-i Ekrem Aleyhissal­âtü Vesselâmın bin üç yüz sene evvel Âl ve Sahabîleri­yle söylediği ve emrettiği “Allahu ekber” kelâmının bir nevi aks-i sadâsı...

 ?? ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye