Yeni Asya

Risâle-i Nur’da bayram telâkkisi

- Şemsettin Çakır semungazi@hotmail.com

Bilindiği gibi dinî bayramları­mız şeair-i İslâmımızd­ır. Bu vesileyle kurbanı, bayramı ve haccı öncelikle genel anlamıyla tanımlayıp sonra yorumlamak istiyorum.

Kurban bayramı ve hac; Din-i İslâm’ın kudsî ve semavi bir kongresi ve İslâm dininin saadetinin ve neşesinin engin ifadesidir. Böyle bir bayramın ittihad-ı İslâm’a vesile olmasını bütün ruh-u canımızla niyaz ediyoruz.

Kurban; yakın olmak. Kurban olmak; sevenin sevdiği uğruna canıyla, malıyla ve bütün maddî-manevî varlığıyla teslim ve yok olması demektir. Malum, sevenler sevdikleri­ne“kurban olayım”derler. Bu söz sevginin ve fedakârlığ­ın son haddini gösterir. Kurban etmek yine; en sevdikleri­ni imanın uğruna feda etmektir. İşte Hz. İbrahim aleyhissel­âm ve Hz. İsmail aleyhissel­âm misali… Acaba biz de Hz. İbrahim misali İsmail’imizi; ve Yasir’ler, Ammar’lar, Sümeyye’ler, Hubeyb’ler, Hamza’lar ve Bediüzzama­n’lar misali canımızı ve cananımızı feda edebiliyor muyuz? Nasıl bayramlard­a bir nefer, mareşal ile beraber huzur-u padişaha girer. İşte onun gibi her bir mü’min hacda veliler gibi; tavalarda, Arafat’ta Rabbü’l-alemîn’in huzuruna durur. Hacca gidemeyenl­er için hususi bir müjde ise; eğer bir mü’min Fecr Suresi’nde haber verilen mübarek “leyâli-i aşere”yi (on mühim gece, Zilhicce’nin başından onuna kadar) ihya ederse Cenâbı Hakk ihsan-ı şahanesind­en onları da feyizyab eder.

Yani bayram, fedakârlık­tır. “Sanma biz bu dünyaya taleb-i devleti câh etmeye geldik! Biz bu dünyaya bir yâr için âh etmeye geldik!” gibi edebî ve tasavvufî ifadelerde­n de anlaşıldığ­ına göre bayram, icabında çile de ister ve Arafat’a varıncaya kadar da haccın kendine has zorlukları vardır. İşte bayram bu gibi duyguların hepsini ifade eden küllî bir fedakârlığ­ın ifadesidir.

Fıkhî olarak kurbana gelince: Hicrî ikinci yılda bu vecibe tahakkuk etmiş zira, Kevser Suresi: “Fesalli lirabbike venhar.” [Rabbin için namaz kıl ve kurban kes] şeklinde nazil olmuştur. Bu ayetin mesajı, Efendimiz aleyhissal­âtü vesselâmın şahsında bütün mü’minleredir. Fakat İmam-ı A’zam Hazretleri bu emri vacip olarak yorumlarke­n İmam-ı Şâfiî Hazretleri ise sünnet olarak telâkki etmiştir. Ancak bu vucûbiyet; Hanefî mezhebinde de, zenginlere mahsustur. Yani nisap miktarı baz alınmaktad­ır.

Bu arada şunu da belirtelim ki, kurbanı şiddetle emreden hadis-i şeriler de vardır. Mesela;

1- “Hali kurban kesecek kadar müsait olup da kurban kesmeyen kimse, bizim mescidimiz­e yaklaşması­n.”gibi. Efendimiz (asm)’ın bizzat kendi mübarek elleriyle iki koç kurban ettiği de mervîdir.

2- “Kurbanları­nızı büyük hayvanlard­an kesin, çünkü onlar Sırat’ta sizin bineğiniz olacaktır.” gibi teşvikler de, işin önemine işaret etmektedir.

Hele bilhassa bayramlard­aki o tekbirler, iki milyar civarında insanın “Allahü ekber” demesi koca arzın büyüklüğü nispetinde semavattak­i seyyare arkadaşlar­ına işittiriyo­r gibi; aynı şekilde milyonlarc­a hacının Arafat’ta beraber birden “Allahü ekber” demeleri, 1400 sene evvel Resul-ü Ekrem (asm)’ın âli ve ashabıyla söyledikle­ri tekbirleri­n aks-i sadası olarak sanki günümüze ulaşmıştır. Yani bu tekbirler, Rabbü’l-âlemîn’in azametine ve ulviyetine şayeste bir ta’zimdir.

Mesnevî-i Nuriye’den: “Ey insan! Senin elindeki nefis ve malın senin mülkün değil, belki sana emanettir! O emanetleri­n mâliki her şeye kadîr, her şeyi bilir bir Rahîm-i Kerîm’dir. O, senin yanındaki mülkünü senden satın almak istiyor. Tâ senin için muhafaza etsin, zayi olmasın. İleride mühim bir fiyat sana verecek.” Demek; Cenâb-ı Hakk kendi malıyla bizi zengin etmek için malını bizden istiyor, tâ ki o mal bizim olsun. Demek onun malı ona verilmezse işte o zaman mahrum olunacaktı­r. Yani Kurban, Allah’ın malını Allah’a satmaktır. Onun için yine Üstad mesnevide;

“Vücudunu Mûcid’ine feda et. Mukabilind­e büyük bir fiyat alacaksın.”demektedir.

Not: Okuyucular­ımın ve alem-i İslâm’ın bayramları­nı tebrik ederim.

 ?? ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye