“Diktatör” diyene resmî tören!
Tehdit ve şantajlara açık “tek kişilik hükûmet”in “dış politika” çarklarına yenileri ekleniyor. Mâlum Cumhurbaşkanı, İsrail Cumhurbaşkanı’na “one minute” çıkışından “moderatöre söylemiştim” diye çark etti. “Bu makamda olduğum müddetçe o teröristi alamazsın!” dediği Rahip Brunson, Trump’ın tehditleri üzerine, “Bu terörist asla iâde edilmeyecek!” dediği gazeteci Deniz Yücel, Merkel’in telefonuyla alelacele cezaevinden çıkarılıp gönderildi.
Yine “Ey Amerika!”, “Ey Hollanda!”, “Ey Almanya!” restlerinden cayıldı; “NATO’NUN Libya’da ne işi var!”dan “NATO, Libya’da olmalı”ya U dönüşü sergilendi. “İsrail’in maşası, 15 Temmuz fâili şerefsizler!” denilen BAE ile işbirliğine gidildi. “Bir tiranla-zâlimle asla barışmam!” denilen Sisi’yle barışmak için bakanlar Mısır’a yollandı. “Enâyi miyiz, kesinlikle verilmeyecek!” sözünün aksine “Kaşıkçı cinayeti dosyası” katillerine teslim edildi. “Veto edileceği” ilân edilen İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliği onaylandı.
En son kendisine açıkça “diktatör” demesine “tam bir densizliktir, terbiyesizliktir, Türkiye-İtalya ilişkilerine baltayı vurmuştur” sert tepkisini gösterdiği, Sarayın ve parti sözcülerinin “hadsiz, mesnetsiz, ahlâksızca, edep dışı, çirkin, acemi, seviyesiz” diye kınayıp “behemehal düzeltmesini bekliyoruz” dedikleri İtalya Başbakanı Mario Draghi Ankara’da resmi törenle karşılandı; üzerinden on beş ay geçmesine rağmen “diktatör” tanımlamasını düzeltemeden ve tek kelime “özür dileme”den.
Tıpkı AKP iktidarında 4 Temmuz 2003’te Kuzey Irak’ın Süleymaniye kentinde Türk askeri karargâhını basıp on bir Mehmetçiğin başına çuval geçiren işgalci conilerin başındaki Amerikalı komutan Raymond Odierno’nun Ankara’da resmi törenle karşılandığı gibi…
“MSÖZÜN ÖZÜ
eşrûtiyetin (cumhuriyet ve demokrasinin) sırrı, kuvvet kanundadır, şahıs hiçtir. İstibdâdın esâsı, kuvvet şahısta olur, kanunu kendi keyfine tâbî edebilir, hak kuvvetin mağlubu.” Bed üzzaman, (Münâzarât, 38)