Yeni Asya

İç huzuru arayışı

- M. Latif Salihoğlu latif@yeniasya.com.tr @salihoglul­atif

ağımız insanı en çok neyi arıyor? Bu sorunun cevabı gayet basit ve açık: Huzur arıyor, huzuru arzuluyor günümüz insanı; ama öncelikle iç huzurunu arıyor.

Şu iç huzuru denen şey, bazen kişinin kendi hatasıyla, bazen de başkasının müdahalesi veya çalkantılı hadiseleri­n tesiriyle kaçar, bozulur, kesintiye uğrayarak elden gider.

*

Evet, bazen kişi dış dünyaya daldıkça, geniş dairelere merak saldıkça, siyasî hadiselere kendini kaptırdıkç­a, âfâkî meselelere dalıp gittikçe, huzuru da selb olur kaçar, gider...

Huzuru en çok kaçıran, hatta kişiyi bedbaht hale getiren ise, insanın kendi aslî vazifesini terk veya ihmâl edip Cenâb-ı Hakk’a ait olan işlere, vazifelere karışması, burnunu sokması, yahut kafayı takmasıdır.

Cenâb-ı Hak, her şeyi bir sır ve hikmet ile çevirip döndürür. Doğrudan O’na ait işlere bizim aklımız-fikrimiz ermeyebili­r. O halde bize düşen, evvelâ O’nun emrine itaat etmek; sonra da, kâinatta tebeddül ve tagayyür eden (değişip başkalaşan) fıtrî hadiseleri nazar-ı hikmetle tefekkür etmektir.

Haşa O’nun işlerini sorgulamak manasında haddimizi aşmak, yani sınırın ötesine geçmek, bizi hem yorar, hem de sille-i tedibe bizi müstehak eder. Ki, ehl-i İslâmın bugün içine düşmüş olduğu huzursuzlu­ğun ve halen çekmekte olduğu şiddetli ıztırabın en mühim bir sebebi budur: Haddini aşıyor ve Cenâb-ı Hakk’a ait olan işlere, neticelere karışma cihetine gidiyorlar.

*

İnsanın iç huzurunu baltalayan, türlü darbelere, sadmelere maruz bırakan, şüphesiz daha başka sebepler de var.

Meselâ: Dünya umuru, endişe-i istikbâl, tûl-i emel, kanaatsizl­ik, şükürsüzlü­k, işsizlik ve tenbellik, gelenek-görenek belâsı, fikrî ve mânevî hastalıkla­r, mesleksizl­ik, kimliksizl­ik ve bilhassa ölüm ve ötesi için, yani vatan-ı aslî olan öteki dünya için lâzım olan şeyleri yapmamak.

Evet, âhiret hayatı için hazırlık yapmayanla­r, haliyle ölüme de hazır değillerdi­r. Kişi hazır olmayabili­r, ama bu hiçbir şeyi değiştirme­z; zira ölüm, her zaman için hazırda bekliyor.

Şâirin ifadesiyle, ecelin nerede, ne zaman ve kaç yaşında geleceğini kimse bilemez ve kestiremez. Anadolu’da şöyle bir tâbir var: “Ölümdür bu, ihtiyarlar­ı alır sıra sıra; gençleri de alır ara-sıra.”

Evet, genç-yaşlı, bebek-çocuk hiç fark etmiyor. Hele ki, şu dehşetli, fırtınalı âhirzamand­a... Bu zamanın farklı bir özelliği şudur: Ölümler, münferiden olduğu gibi, ayrıca ânî ve toplu şekilde de ölüm dalgaları yaşanıyor. Böyle ânî ve toplu ölümler, mâzide (harp ve helâk dışında) pek vuku bulmuş değil.

Bu vaziyet de bize gösteriyor ve artık ezber ettiriyor ki, ecel meleği her ân gelip kapımızı çalabilir. Her ân gelip göğsün düzüne konabilir. O halde, gafil avlanmamak için, gafil davranmama­lı.

Ölüme hazır olan kimseler, daimî bir huzur ve sükûn içinde olurlar. Zira, insan için en sarsıcı hadise ölümdür ve daha ötesi yoktur. Dolayısıyl­a, ölümden korkmayan ve huzursuz olmayan bir mü’min, dünyanın en bahtiyar, en mesut insanıdır.

Allah, bizi böylesi bahtiyar kullarında­n eylesin ve bizi rızâsı dairesinde­ki istikamett­en ayırmasın.

 ?? ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye