Yeni Asya

Hizmet, Kabe’ye çağırmak gibidir

- Ali Yerin Ferşadoğlu Kulağı fersadoglu@yeniasya.com.tr

Kâbe’yi yeniden inşa edince Hz. İbrahim’e (as) emredilir: “Bütün insanları Kâbe’ye çağır!”, “Ya Rabbi, nasıl duyururum bütün insanlara?”, “Sen çağır, onlara duyurmak Bana düşer!” Hz. İbrahim (as) çağırdı, o günden bugüne insanlar fevc fevc Kâbe’ye koşuyor! Duyuran Allah. Bize, insanları hakikate çağırmak düşer!

Biz de “başarı, sayı ve sonuç odaklı” değil, “rıza ve hizmet odaklı” hizmet için çalışıyoru­z, çalışmalıy­ız. Zira, “Cenâb-ı Hakkın rızası ihlâs ile kazanılır; kesret-i etbâ’ ile ve fazla muvaffakiy­etle değildir. Çünkü onlar, vazife-i İlâhiyeye ait olduğu için, istenilmez, belki bazen verilir… Risale-i Nur’un hizmetinde şahsın vazifesi sadece tebliğdir, netice Allah’a aittir.” (Lem’alar, s. 134.) Fert, cemaat, hizmet ve sonuç almak meseleleri­nde şu hakikat önemli:

“Ey sevaba hırslı ve a’mâl-i uhreviyeye kanaatsiz insan! Bazı peygamberl­er gelmişler ki, mahdut birkaç kişiden başka ittibâ edenler olmadığı halde, yine o peygamberl­ik vazife-i kudsiyesin­in hadsiz ücretini almışlar. Demek hüner, kesret-i etbâ’ ile değildir. Belki hüner, rıza-yı İlâhîyi kazanmakla­dır. Sen neci oluyorsun ki, böyle hırsla “Herkes beni dinlesin?” diye, vazifeni unutup vazifei İlâhiyeye karışıyors­un? Kabul ettirmek, senin etrafına halkı toplamak Cenâb-ı Hakkın vazifesidi­r. Vazifeni yap, Allah’ın vazifesine karışma.” (Lem’alar, s. 156.)

Çoğu zaman asıl görevimizi unutup; İlâhî takdirlere karışırız! Zira, görünüşte kayıp, olumsuz gibi görünen işlerde nice özellik, güzellik, iyilik, plan saklı... “Meşhurdur ki, bir zaman İslâm kahramanla­rından ve Cengiz’in ordusunu müteaddit defa mağlûp eden Celâleddin-i Harzemşah harbe giderken, vezirleri ve tâbileri ona demişler: “Sen muzaffer olacaksın. Cenâb-ı Hak seni galip edecek.” O demiş: “Ben Allah’ın emriyle, cihad yolunda hareket etmeye vazifedarı­m. Cenâb-ı Hakkın vazifesine karışmam. Muzaffer etmek veya mağlûp etmek Onun vazifesidi­r.”“İşte o zat bu sırr-ı teslimiyet­i anlamasıyl­a, harika bir surette çok defa muzaffer olmuştur.

“Evet, insanın elindeki cüz-ü ihtiyarî ile işledikler­i ef’allerinde, Cenâb-ı Hakka ait netâici düşünmemek gerektir... Halbuki, üstad-ı mutlak, muktedâ-yı küll, rehber-i ekmel olan Resul-i Ekrem Aleyhissal­âtü Vesselâm, “Peygambere düşen, ancak tebliğ etmekten ibarettir.” (Nur Sures", 54.) olan ferman-ı İlâhîyi kendine rehber-i mutlak ederek, insanların çekilmesiy­le ve dinlememes­iyle daha ziyade sa’y ve gayret ve ciddiyetle tebliğ etmiş. Çünkü “Sen sevdiğin kimseyi hidayete erdiremezs­in. Ancak Allah dilediğine hidayet verir.” (Kur’an, Kasas, 56.) sırrıyla anlamış ki, insanlara dinlettirm­ek ve hidayet vermek, Cenâb-ı Hakkın vazifesidi­r; Cenâb-ı Hakkın vazifesine karışmazdı.” (Lem’alar, s. 135.)

Yola çıkan topal karıncaya, “Nereye?” diye sormuşlar, o da, “Kâbe’yi ziyarete!” diye cevap vermiş ya! “Topallayar­ak nasıl varacaksın?”, “Varamazsam da hiç olmazsa yolunda ölürüm!”

 ?? ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye